1.Bölüm - Rüzgar

77 1 0
                                    

Yine bir pazartesi... Yine okuldayım ve gözlerden uzak bir yerde onu izliyorum. Yine o tatlı gülümsemesi var yüzünde. Keşke bana da öyle gülümsese. O pis Alev'in yerinde ben olmalıydım.

Ben böyle hayallere dalmışken İbrahim Hocanın sesiyle irkildim . "Ceren, ne yapıyorsun orada? " Ben ne yapacağımı düşünürken imdatıma iki inek kız yetişti. "Hocam şu soruyu çözer misiniz ? "

Bulunduğum yerden hızlı adımlarla uzaklaşırken sert bir cisimle çarpıştım. Bu duvarı buraya kim koydu diye hayıflanırken duvar birden konuşmaya başladı. "Pardon. " Kafamı kaldırmamla  kahverengi  gözlerle karşılaşmam bir oldu. Mal gibi kalmamak için ben de pardon dedim. Tam yoluma devam ederken bana kibar bir sesle adımı sordu. "Ceren." diyerek okula doğru yürümeye devam ettim. Ahh, ne kadar aptalım ! Ben de ona adını sorabilirdim. Salak Ceren, beyinsiz Ceren...

Düşüncelerimden sıyrılarak merdivenlere doğru yöneldim. O kahverengi gözlü çocuğu hiç görmemiştim. Ya bu sene okulda yeniydi ya da Rüzgar'ı izlemekten onu şimdiye kadar hiç fark etmemiştim.

Hocanın içeri girmesiyle herkes ayağı kalktı ve ben de onlara ayak uydurdum. Bu dersi uyuyarak geçirdim. Teneffüs olunca yine Rüzgar'ı kesmeyi planlıyordum ama önceki teneffüs başıma gelenlerden dolayı bu fikirden vaz geçtim.

Bu teneffüsü Melis ve Deniz'le geçirdim. Üçümüz küçüklükten beri çok iyi arkadaşız. İkisi de Rüzgar'dan hoşlandığımı biliyorlar. Hatta Rüzgar'ın beni fark etmesi için ellerinden gelen her şeyi yaptılar ama Rüzgar Bey dönüp yüzüme bile bakmadı. Zaten gözü o Alev'den başkasını görse dişimi  kırarım.

Son ders de büyük bir sıkıcılıkla geçtikten sonra o güzel zil çaldı ve kendimi sınıftan dışarı attım. Deniz ve Melis'i bahçede beklerken gözlerim de Rüzgar'ı arıyordu. O an bana doğru yaklaşan kahverengi gözlü çocuğu fark ettim. Saklanacak bir yer aradım ama artık bana çok yakındı. Ben de kaderime razı olmaya karar verdim.

Bana sormadan yanıma oturup kısaca "Merhaba." dedi. Bende "Merhaba." dedim. Tam konuşacakken sözünü kestim. "Bugün biraz kaba davrandığım için özür dilerim. Senin adın ne?" Güldü. Ne yalan söyleyeyim gülümsemesi çok tatlıydı. "Benim adım da Burak." dedi ve elimi sıktı. Ben de karşılık verdim. Sonra birbirimize bakıp güldük.

Gözlerim kapıya çarpınca yakışıklımı ve bana saf saf bakan Deniz'le Melis'i gördüm. Burak'a görüşürüz diyerek Melislerin yanına gittim. Her zamanki gibi meraklı gözlerle ne olduğunu sordular. Önemli bir şey değil diyerek geçiştirince iyice yanlış anlamalarına sebebiyet verdim. Ben de bir kızı bir erkekle gülüşürken görsem yanlış anlardım. Kendimi iyice batırmamak için yol boyunca susmayı tercih ettim.

Eve gidince çantamı bir köşeye fırlatıp direk yatağıma atladım. Evde kimse yoktu. Mutfağa gidip kendime yiyecek bir şeyler hazırladım. Tam yiyecekken kapı çaldı. Bugün bu kadar şanslı olmak zorundamıyım? Yavaş yavaş kapıya doğru gittim. Gelen kişinin Can olduğuna emindim. Zaten bu saatte o tipsizden başka kim gelir ki? Beyaz atlı prens mi? Çok beklerim.

Kapıyı açtım. Kimin geldiğine bakmadan mutfağa gidip hazırladığım yemeği yemeye başladım. Tahminimin doğru olduğunu o çirkin sesinden anladım (aslında sesi benim sesimden 10 kat daha güzel ama bunu ona hiç itiraf etmedim, etmeyeceğim).

Yemeğimi bitirip her zamanki gibi tabağımı, çatalımı masanın üstünde bırakıp odama geçtim. Uyumak istiyordum ama ders çalışmalıydım. İşe ödevlerden başladım. Ödevleri bitirdikten sonra kendime izin verip 1 saat dinlendim. Sonra biraz kitap okuyup direk yatmayı düşünüyordum ama planladığım gibi olmadı.

Kitap okuduktan sonra annem bana bütün bulaşıkları yıkattı. Evde bulaşık makinesi var neden ben yıkıyorum diye çıkışınca kapa çeneni terliği yersin diye cevabı yapıştırdı. Neymiş ev işlerini öğrenmem gerekiyormuş, bundan sonra her gün bana ev işi yaptıracakmış. Ben de kaçış yolu olarak YGS'yi gösterince bir şey diyemedi.

Hemen bulaşıkları yıkayıp yatağıma girdim. Rüzgar'ı düşünerek uykuya daldım.

Ertesi sabah güzel bir kahvaltı düşünerek uyandım ama tek bulabildiğim haşlanmış yumurta oldu. Kahvaltı tam istediğim gibi olmasada karnımı doyurmaya çalıştım. Kahvaltı bitince odama gidip okul formamı giydim. Saçlarımı bol bir şekilde örerek çantamı alıp dışarı çıktım.

Deniz'i görünce hemen yanına gittim. İlk başta hiçbir şey konuşmadık ama sonunda dayanamayıp bana sorular sormaya başladı.

"Ceren bak doğruyu söyle. O çocukla aranızda bir şey var da bize mi söylemiyorsun? Bak öyle bir şey varsa bir de bize söylemiyorsan çok pis bozuşuruz. Bunu..." sözünü kestim. "Deniz nefes al. Biraz motorun soğusun yoksa kısa devre yapıcaksın. Bu arada Melis nerede kaldı?" diyerek konuyu değiştirdim. "Ha ha ha çok komik. Hemen konuyu değiştirme ve sorduğum soruya cevap ver." Yanaklarımı şişirerek derin bir of çektim. "Bak Deniz bunu sana son kez söylüyorum. Onunla dün tanıştım. Tanıştım derken aslında ona çarptım sonra adımı sordu. Çıkışta da ben ona adını sordum. Bu kadar."

Deniz inanmamış gibi "Hımmm" dedi. Ardından meraklı gözlerle Deniz'e bakan Melis'i gördüm. Kesin bu ikisi bir şeyler karıştırıyordu. Melis'e nerede kaldın diye çıkıştım. Bu her sabah yaşanan bir olaydı. Melis iki saate hazırlanıyor ben de ona atar yapıyordum.

Yola koyulduk. Bir ara Deniz'in Melis'in kulağına bir şeyler fısıldadığını fark ettim. Dinlemeye çalıştım ama hiçbir şey anlamadım. Acaba bana Rüzgar'ı mı ayarlıyorlar? Yoksa Rüzgar beni mi seviyor? Bu aralar çok hayal kuruyorum galiba.

İlk ders edebiyattı. Nedense ortaokuldan beri şu sözel derslere ısınamadım. Benim işim sayılarla. (Gerçi sayısalda da çok iyi olduğum söylenemez.) Bu dersi dinlemiş gibi yaparak geçirdim. Teneffüste ilk işim Rüzgar'ımı kesmek, kimse beni durduramaz.

Zil çaldığı an kapıya yöneldim. Koridorda yürürken Burak'ı gördüm. Gülümsedim, o da bana göz kırptı. Bir an çok şaşırsam da şaşkınlığımı belli etmedim. Yoluma devam edecekken Melis'le Deniz'in beni izlediğini fark ettim. Hayır, olamaz! Yine her şeyi yanlış anlamışlardı. Açıklama yapsam inanmazlardı.

Ben istemesem de bedenim Denizlerin yanına doğru yürümeye başladı. Hala şaşkın şaşkın beni izliyorlardı. Sesimi ciddileştirerek "Bana öyle bakmayı kesin." dedim.

Melis "Peki nasıl bakalım?" diyince gözlerimi devirdim. Şu an Rüzgar'ı kesmem gerekirken gelmiş iki safla uğraşıyordum. Onlara yanlış anladıklarını söyleyecekken son anda vaz geçtim. Ne de olsa bana inanmıyorlardı. Dilimi hiç yoramazdım.

Onları umursamadan merdivenlerden inmeye başladım. Rüzgar bahçede olmalıydı. Zilin çalmasına da az kalmıştı. Adımlarımı hızlandırdım. Onu 5 saniye de olsa izlemek istiyordum.

Bahçeye çıkınca hızlıca etrafımı süzdüm. Burada olmalıydı çünkü her gün ilk teneffüs bahçeye çıkardı. Ya bir terslik vardı ya da Rüzgar bugün okula gelmemişti.

Üzgün bir şekilde okulun kapısına yönelirken Alev'i gördüm. Bir dakika Alev'le Rüzgar kolay kolay birbirinden ayrılmazdı. Rüzgar orada olmalıydı. Bir an içime bir neşe doldu. Rüzgar'ı görebilmek beni mutlu ediyordu.  

Alev'in etrafına iyice baktım ama Rüzgar'dan hiçbir iz bulamadım. Dikkatimi daha çok verince Alev'in ağladığını gördüm. Bu kız neden ağlıyordu?

    

  

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Jun 23, 2015 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Beni GörHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin