Karanlık ormanın aksine burası oldukça aydınlık ve sıcaktı. Hâlâ ormanda olmadığım için şükrettim. Odalardan birinin kapısını açıp içeri girdim. Yatağa girip hemen uymak istiyordum. O kadar yorgundum ki karanlıkta beliren horlakları düşünmeye fırsatım yoktu. Işığı açmadan da burası aydınlık sayılırdı. Odaya bir iki adım atmıştım ki üstümdeki ceketin varlığından rahatsızlık duydum. Yanlarından tutup ceketimi çıkarmaya çalışırken duyduğum sesle birlikte korkuyla irkilip ceketi çıkarmayı bıraktım. Hayalini kurduğum hortlakları fazla boş vermemem gerektiğini o zaman anladığımda hortlak dile gelip sordu:
"Evde o kadar boş yer varken seni benim odama getiren şey ne?"
Bu ses horlağa değil Araf'a aitti. Onu odanın içinde yatağında otururken görünce neye uğradığımı şaşırdım: "Senin burada ne işin var?" Onun sorması gereken soruyu ben ona sormuştum.
Sabır dilercesine başını tavana kaldırdı, derin bir nefes aldıktan sonra sakinleşti: "Sen bugün gerçekten iyi değilsin.. Burası benim odam!"
Etrafıma göz gezdirince onun odası olduğunu anlamıştım ama iş işten geçtikten sonra aklım başıma gelmişti. Hemen özür dileyip hızla odama gidecekken bir şeye sinirlendi: "Bilerek yapıyorsun beni delirtmeye çalışıyorsun."
Sözlerinden hiçbir şey anlamayıp neyi bilerek yaptığımı sordum. İyice sinirlenip sordu: "Ben sana ne demiştim Alisa?" Hatırlamak için düşünüyordum ki tekrar söyledi: "Sürekli özür dileme demedim mi, niye aynı şeyleri tekrarlayıp beni sinirlendiriyorsun?" Özür dilediğim için sinirlenmişti. Böyle saçma bir nedenle kızmasına izin vermeyerek hemen savunmaya geçtim: "Ne dememi bekliyorsun? Yanlışlıkla odana girdiğim için özür diledim, bunda sinirlenecek ne var?" Sonlara doğru ses tonum yükselmişti. Araf sert çıkışımdan etkilenerek gece gece tartışmamak için alttan almaya başladı: "Sürekli özür diliyorsun! Sen neden böylesin Alisa?"
Ses tonu yumuşamaya başlamışken sinirlenmekten vazgeçerek orta yolu bulmaya çalıştım: "Hatamı telafi etmenin başka bir yolu varsa söyle de yapayım. Elimden sadece özür dilemek geliyor!"
Yatağın yanındaki ışıklardan yüzünü ancak görebiliyordum. Emanet gibi yatağının kenarında otururken bir uyarıda bulundu: "Sözleşmeyi unutma. Sürekli anlaşmamızın dışına çıkıyorsun."
Sözleşmenin dışına çıkacak ne yaptığımı düşündüm. Bir şey söylemeyip yatağından ayaklanırken onu izliyordum. Yarı karanlıktayken odada bir şey arıyordu. Bana doğru yaklaşınca ne yapacağımı bilmedim. Korkuyla geri adım atıp arkamdaki parfüm şişesini yere düşürünce, biraz daha yaklaştı. Tam arkamda duran telefonunu aldı. Odanın karanlık taraflarına doğru gittiğinde nefes almayı unuttuğumun farkında bile değildim. Hızla atan kalbinin ritimlerini hissederken acelem varmış gibi odadan çıkıp gitmek istedim: "Sanırım gitsem iyi olacak..."
Telaşla arkamı dönerken az kalsın ona çarpıyordum. Gitmek üzereyken önüme geçip odadan çıkmama engel oldu. Alayla yüzüme bakarken aceleci tavırlarımdan zevk alıyordu: "Beni görünce niye elin ayağın birbirine giriyor? Başkalarının yanında böyle değilsin. Hatalarının sürekli bana denk gelmesi tesadüf olamaz değil mi?" Diye sorunca sanki hatalarımı bilerek yaptığımı söylemeye çalışmıştı. Sessiz ve karanlık odada ikimizden başka kimsenin olmadığını bilmek bende gerginliğe sebep oluyordu. Onunla göz teması kurmaktan kaçınarak az önce ne demek istediğini sordum.
"Neden korkuyorsun sadece telefonumu alacaktım?" Diye sorunca yüzüne baktım. Şu ân karşımda neden sırıttığına bir anlam veremiyordum.
Uykum geliyorken biriyle tartışmak en son isteyeceğim şeylerden biriydi. Odadan gitmeden önce son sözümü söyledim: "Benimle uğraşma lütfen."
