siz bol yorum attıkça daha hızlı bölüm atasım geliyor
***
Gimpo tabelası gözüktüğünde Savcı direksiyonu tutan elindeki saate kısa bir bakış atmış ve direksiyonu kırarak oraya dönmüştü. Evden sabah erkenden ayrılmış, oyalanmadan direkt yola koyulmuştu.
Haftasonu olduğu için Soo He evdeydi, Jisung da bugün onunla kalacaktı. Hyunjin de boş olduğunda yanlarına uğrayacağını söylemiş, gitmeden Jeongin'i öpmüş, dikkatli olmasını tembihleyip öyle göndermişti.
Savcı ilk önce bir gün kalacağı otele giriş yapmış, üstünü değiştirmiş, daha spor bir şeyler giyip bir şeyler yedikten sonra çıkmıştı. Navigasyondaki adrese doğru sürdü, bir saatlik yolculuk sonunda şehir merkezindeki bir binanın önünde durmuştu.
Kafasını kaldırıp binaya baktı, esen rüzgar onu üşütmüş, çenesini montunun içine gömmüştü. Siyah demir kapıyı itip içeri girdi ve asansöre bindi, altıncı katta inmiş, kapıyı çalmıştı. Yaşlı bir kadın tarafından açılırken kimlik kartını gösterdi.
"Merhaba, Savcı Yang Jeongin ben. Telefonda konuşmuştuk."
"Ah... Şu ısrar eden Savcı. Gerçekten gelmişsin, gel bakalım."
Kadın reddetse de Jeongin sürekli gerekli olduğunu söylemişti telefonda konuşurlarken, kadının bu dediğine küçük bir tebessüm bıraktı ve teşekkür ederek içeri girdi. O salonda bir koltuğa oturunca kadın da içeri girmiş, doldurduğu içecekler ile geri dönmüştü.
"Gerçekten sizi rahatsız etmek istemezdim," diye konuştu Jeongin. Üstündeki montu çıkarıp kazağı ile kaldı. "Ama dosya tekrar açıldı ve kardeşinizin yakını olarak sizinle görüşmek zorundayım."
Yanında getirdiği dosyayı açtı ve on dokuz yıl öncesindeki ifadeleri karıştırdı, kaşlarını kaldırdı dosyayı kenara bırakıp. "Kim Soo He, yani kardeşiniz... Nasıl biriydi, bana anlatabilir misiniz?"
"Soo He'm çok iyi biriydi," dedi kadın direkt. İç çekti. "O zamanlar Iteawon'da... Yaşadığımız kasabada onu çok severlerdi, anne ve babam için dahi en iyi evlat oydu. Başarılıydı, alçak gönüllüydü." Gülümsedi burukça. "Benim kardeşim çok güzel biriydi... Böyle bir hayatı hak etmedi. Ah, Jeongin diyebilirim değil mi?"
"Tabii."
Kafa salladı. "Benim kardeşim böyle ölmeyi hak etmedi Jeongin, yedi ay boyunca onu bulmayı bekledik biz, bir gün çıkar gelir dedim, bizi bırakmaz dedim, bir toprağın altında en acımasız şekilde bağlanarak ölmeyi hak etmedi."
Gözleri dolmuş, ağlamaya başladığında Jeongin uzanıp hızla aralarındaki peçeteyi ona uzatmış, abisi gözlerinin önüne gelirken kardeş acısını çok iyi yaşadığı için empati yapmaktan nefret etmişti.
"Siz," diye konuştu. "Bizim bırakmaz dediniz, siz derken?"
"Ah..." Kadın duraksadı. "Bizim ailemiz demek istemiştim."
"Anladım." Savcı arkasına yaslandı, gözleri bir an sehpanın üstündeki telefonuna kaymış sonra kadına dönmüştü. Kaşlarını kaldırdı. "Acaba kardeşinizin çocukları var mıydı?"
İkisi göz göze geldi, Jeongin ciğerlerine derin bir nefes doldurduğunda yağmaya başlayan yağmuru fark etmişti. "Hayır," cevabını aldığında sordu. "Peki sizin?"
"Evet," onay aldı bu sefer. "Üç çocuğum var. Soo He hiç evlenmedi."
"Evet, kayıtlarda görmüştüm." dedi Jeongin, tam sorusuna devam edecekti ki aniden telefonu çalmaya başlamış, Jisung olduğunu görünce Soo He'nin aradığını anlamıştı. "İzninizle," deyip telefonu kulağına götürdü.