Felix dehşetle gözlerini büyüttü. "On yaşındaki bir çocuğun annesini öldürdüğünü mü söylüyorsunuz!"
"O çocuklar sağlıklı değildi Felix!" dedi Jeongin de sinir bozukluğu ile, dava her dakika onları gerçekten başka bir şey yapmıyordu. Tahtayı işaret etti. "Babaları bir hasta, o çocuk o kadını öldürdü ama onu o toprağa başkası gömdü. Bunu bir çocuk yapamaz."
Chan, bunca zamanki karşılaştığı tüm profilleri, tüm tepkileri gözünün önüne getirirken "Teşvik," dedi. "Çocuğu öldürmesi için o teşvik etmiş olmalı. Çocuk tek başına o kadını o dağın tepesine taşıyıp gömemez, çocuğu teşvik etmiş ardından da cesedi kaldırmış."
"Bu psikopatlar hâlâ dışarıda..."
Jeongin direkt Chan'a baktı. "Kadın iki çocuğun yurt dışında, birinin burada olduğunu söyledi. Buna dair bir bilgin yok mu?"
"Park Jongho Amerika'da ama diğerlerine dair yok."
Bu sırada kapı çaldı, bir başka komiser nefes nefese kapıdan onlara baktı. "Komiserim," dedi Chan'a bakarken. "Bir ceset daha."
Seungmin ayağa kalktı. "Yirmi iki kurban kaldı."
Hızla emniyetten ayrılan ekip direkt olay yerine geçerken geceyi sabah etmişlerdi, otopsiden ayrılan Jeongin saati kontrol etti. Daha müdürle konuşması gerekiyordu, Seungmin'i de alıp o adrese sürmüş, kadının evine geçmişlerdi.
"Uzun yıllar o okulda müdürlük yapmışsınız." dedi Jeongin. İç çekti. "Size iki öğrenciyi sormak istiyorum. Kim Chul ve Kim Yul. Acaba onları hatırlıyor musunuz?"
"Düşünmeme izin verin lütfen," dedi kadın. "Çok uzun zaman oldu, hatırlamam lazım."
O hafızasını zorlarken katile gerçekten çok yakınlardı, müdürün evi fotoğraflar ve belgelerle doluydu. Jeongin merakla gözlerini etrafta gezdirirken Seungmin de aynısını yapıyordu. Savcı da polis de sabırla müdürü beklemişlerdi ki kadın onlara baktı.
"Bahsettiğiniz öğrenciler... İkiz olabilir miydi?"
"Evet," dedi Jeongin heyecanla. "İkizler."
Yıllardır kayıp olan ikizlere ilk defa bu kadar yakınlardı, vücudunda gerginlik ve adrenalinin kol gezdiğini hissediyordu Jeongin. Öyle ki meslek hayatının en zor davası olarak kabul etmişti çoktan.
Kadın gözlerini kapattı. "Şimdi hatırladım... İkizler... Birbirlerine o kadar benziyorlardı ki okulda karıştırmayan tek kişi yoktu." Hafifçe güldü. "Hatta bir keresinde bir tanesini yere çöp attı diye uyarmıştım. Neden çöp attın Yul dediğimde bana bakıp 'Hocam ben Chul'um' dediğini hatırlıyorum."
Savcı, merakla öne doğru eğildi. "Acaba... Bu çocuklar hakkında ne hatırlıyorsunuz? Aileleri, kendileri, dersleri, nasıllardı, garip hareketleri var mıydı, bir sorunları?"
"Annelerini kaybetmişlerdi, bir kadın onları kayıt ettirmek için gelmişti, sanırım teyzesiydi. O zamanlar kayıtlar el yazısıyla tutuluyordu, bilgisayarlar hâlâ okulumuza gelmemişti. Üç çocuk kayıt etmişti."
"Park Jongho?"
"Evet," dedi hatırlayarak. "Park Jongho, evet, o. O da yanlarındaydı. Nasıl desem... Chul çok başarılı bir öğrenciydi, her hocayla sohbeti vardı, insanı iki muhabbetle kendine yakınlaştıran bir öğrenciydi ama Yul... Onda hiç duygu belirtisi gördüğümü hatırlamıyorum."
Seungmin, katili bulduklarına dair direkt savcıya dönerken Jeongin pür dikkat kadını dinliyordu. "Nasıl yani?" dediğinde öğretmen devam etti.
"Annelerini kaybedeli çok olmamıştı, Chul ara sıra ağlar hatta rehber hocalarımızla görüşürdü ama Yul'da bir tepki göremezdiniz. Hep etrafa bayık bakardı, aslında o da çok zekiydi hatta kimi zaman okulda yapılan genel derece sınavlarında birinci olurdu."