33. Sevda; günahların kılıfı

304 31 10
                                    


"Biz yüreklerimizden çok akıllıyızdır, hesaplı ve fitne fücur. Şüphe eden biziz, inanan biz, ihtimaller ve korkular bizim içindir, hasret bizim için. 

Ve hatta biziz ağlayan ve gülen. Yüreklerimize bühtan etmeyelim, sevmekten gayrı şey bilmez yüreklerimiz."

Sokak lambalarının aydınlattığı siyah film kaplı camdan yansıyan görüntüsüyle alın alına vermiş, kafasını eline cansız bir kütle gibi yüklemiş yol şeritlerine bakıyordu. Hem mayışarak uykusu geldiğinden hem de göğsündeki ağırlık hissinden sessiz kalmayı sürdürüyordu. Evde de böyleydi zaten, ne annesine ne de kardeşine ağzını bıçak açmamıştı. Kişisel sorgusunun pençesinde zehir zıkkım dakikalar geçirmişti.

Neden olur da Berfu arar diye telefonunu sessize almış, olur da karşısına çıkar diye dövme salonundan ayrıldıktan sonra gün bitene kadar sokaklarda başıboş gezmiş sonra da annesinin evine gitmişti? Neyden kaçıyordu? Ve neden her kaçış serüveni çocukluğunun geçtiği odada bitiyordu? Yüzleşmekten mi kaybetmekten mi korkuyordu? Yalnız hissetmek hala en kaotik kabusu muydu? Geceleri tek başınayken lamba yakmadan uyuyamayan o salak velet içinde sonsuza kadar yaşayıp hiç büyümeyecek miydi? O zaman ağlasındı o velet gibi! 

Ama o ağlamazdı. Çünkü İlyas Efe Taflan'dı. Avaz avaz bağırır, yumruğunu sallar, hakaret eder, çeker sigarasını paketinden, geçer ferah rüzgarlı bir yere tüttürür de tüttürürdü. Sonrasında ise yatışır, içi pişmanlıkla dolar, pişmanlık yerini usulca merhamete bırakır, kendi yakıp yıktığını toparlamak için geri döner, kimseyi arkasında bırakmadan yoluna devam ederdi. Keskin olamazdı, güçsüz gözükemezdi, kendi insanlarından taviz veremezdi. Taviz verirse eksilirdi, etrafında kimsesi kalmazdı.

Ama başından beri bir detay öyle canını sıkıyor , öyle rahatsız ediyordu ki düşündükçe ciğerleri su dolmuş ve havaya yer kalmamış gibi soluğu sıklaşıyordu. Serhan'ın iddia ettiği gibi Berfu'yu çaresiz bırakan şeyi düşünmek onu bu hale sokuyordu. Babası da sırf o kahrolası şey yüzünden başka bir kadının peşinden; onun, kardeşinin ve annesinin ruhunda derin izler bırakarak gitmemiş miydi zaten? Şimdi de yine o şey yüzünden ihanete uğramış, o günkü velet gibi dünyası tepetaklak olmuştu işte!

Cevher sessizliği hayra alamet görmese de, yola çıktıklarından beri süren suskunluğunu bozmamıştı. Ama acımasız bir içsel mahkemedeymiş gibi bakışları bir noktaya sabitlenmiş esmeri dikkatinden azat etmemişti. Çağrılarını açmayan Efe'nin nerede olduğunu bulmakta zorlanmamış, önceden çözdüğü bulmacayı yinelemişti sadece. Güzeli kendini güvende hissetmediğinde büyüdüğü eve; yuvasına tüneyen bir serçe misali sığınıyordu.

Ama itiraf etmeliydi Cevher, serçesinin kanatlarını tahminlerinden daha kırık bulmuştu.

Uyluğunu boğazlar gibi kavrayan elin giderek sıkılaştığını fark ettikten sonra sağa sinyal vererek aracı kenara çekti. "Sevgilim.." dedi sıcak tonda. "Biraz yürüyelim ister misin?"

Efe elinin üstündeki dokunuşu hissedene kadar sorunun muhatabı olduğunun ayırdında değildi. Gözlerini kırpıştırdı birkaç kez, etrafına bakındı. Sahildeydiler, hava akşam serinliğinde rüzgarlıydı, üzerinde ince kumaş yüzünden biraz üşüyordu. "Ceket lazım olur ama."

"Ceketim var." dedi Cevher.

Efe başını salladı ister gibi. Birkaç dakika sonra omuzlarına kumralın bagajdan alıp getirdiği birkaç beden büyük trençkot yerleşti. Ama araçtan inmek yerine aniden bastıran yoğun isteksizliğe boyun eğerek "Eve götür beni." dedi. "Yolda da dilin çözülsün, ne haltlar yedin, neler karıştırdın anlat."

KIZIL KAMELYALARHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin