oglum ben en son yabanci dinliyordum hangi ara murat boz gec olmadan sarkisina gecti bilmiyom ama asiri uyuyo
***
Savcı'nın dudaklarından çıkan sözlerle beraber loş odanın içinde ikisi de birbirine bakarken Jeongin bir gün onunla bu halde olacaklarını gerçekten tahmin etmiyordu. Hayat gerçekten biz planlar yaparken başımıza gelenlerdi, bu söze tekrardan hak verirken telefonunu çıkardı ve ortaokul fotoğrafını açtı.
Sırayla gösterdi. "Yul ve Chul?"
Hyunjin başını salladı sadece, yıllar önceki bu fotoğrafı unutmuştu. Görmek gözlerini doldururken nefes alamadı, Hwang Hyunjin olmak istemişti sadece, o bundan ibaretti.
"Anlatırsam bana inanacak mısın?"
Jeongin ona baktı. "Sen bu saatten sonra bizim aramızda bir güven olacağını düşünüyor musun?"
Kendi sözlerinin bile tutarlı olmadığını biliyordu Jeongin, dudaklarından bunlar çıkarken hareketleri tam tersini yapıyordu. Öğrenilirse meslek hayatının biteceği bir şey yapmıştı onu saklayarak, derin bir nefes verdi kalbini tutan Hyunjin'e karşı.
Hyunjin geriye doğru birkaç güçsüz adım atmış, yatağın üstüne oturmuştu. Jeongin çok da büyük sayılmayan odadaki sandalyeyi çekip onun karşısına geçti, telefonunu cebine atmadan ses kaydını açıp bırakmış, "Söyle," demişti. "Bir şeyler söyle Hyunjin, ben de bu zamana kadar gözümün önündekini görmediğim için arkadaşlarım adına bir şeyleri telafi edeyim."
Gözlerini kapatıp sakin kalmaya çalıştı. "Gerçekten... Kim Yul sen misin? Herkesin o duygusuz dediği çocuk, ortaokulda ortadan kaybolan hatta bir ara intihar etmeye kalkışan, o çocuk sen misin?"
"Benim."
Başını sallayıp onaylayan doktorla beraber Jeongin konuşmadı, Hyunjin'in konuşması gerektiğini biliyordu. Sadece sessizce onu izlerken Hyunjin yüzüne dahi bakamıyor, sadece başını eğmiş, ağlamamaya çalışıyordu.
"Kasabadaki insanlar hep... Babamın hasta olduğunu söylüyorlardı, bize, anneme... Öyle bakıyorlardı ki o bakışları hayatımın travması. Yolda yürümeye korkuyordum onların o bakışlarını görmemek için ne zaman ağlasam hep kızıyorlardı, korktum."
"Ve ne yaşarsan yaşa o yüz ifadeni hep aynı tuttun."
"Ama bana çok kızıyorlardı ki Jeongin... Gizli gizli üzülmeye başladım, Chul böyle yapanlarla kavga ederdi hep, ben sadece susardım. Biz küçükken babam oyuncak alırdı, çok sevinirdim başlarda ne olursa olsun o bizimle ilgileniyor derdim." Nefesi kesilmiş, ağlamaktan konuşamaz hale gelmişken Jeongin de ona fark ettirmeden derin bir nefes aldı.
"O oyuncaklarla nasıl oynamamız gerektiğini gösterirdi, kimi zaman boynunu, kimi zaman gövdesini kestirirdi hatta düzgün yapmayınca kızardı... Chul hep ona uyuyordu, o gidince ben kestiğim yerleri gizlice dikiyordum, annemden öğrenmiştim ben dikiş dikmeyi. Sonra annem... Gideceğiz buradan dedi bir gün bize, gizli tutalım istedi. Gidemedik... Ben bir sabah uyandığımda annemi bir daha hiç göremedim Jeongin."
Annesini özlediğini dile getirerek ağlarken Jeongin yutkunmakta zorlandı, Chul bunu çok farklı anlatmıştı. Hangi kardeş doğruyu söylüyordu bilmiyordu ama tek emin olduğu, Hyunjin'in ağlaması canını yakıyordu.
"Nasıl oldu bu?" dediğinde Hyunjin kafa salladı. "Bir anda oldu. Bir sabah kalktım, annem yoktu. Gelir dedim, teyzeme söyledim, gelir dedik... Gelmedi. Jeongin... Ben yedi ay boyunca annemi aradım, aramama rağmen gitsin istedim, gitsin istedim, yeter ki gitsin ama ona zarar gelmesin. Öldürmüş Jeongin... Bu hayatta beni seven tek kişiyi öldürmüş... "