Neredeyse altı aydır tetikte olan emniyet mensupları yakalanan katil yüzünden rahatlamışken emniyet müdürlüğünün koridorunda bir sakinlik hakimdi. Jeongin elinde dosya ile odadan çıkarken Başkomiser de yanına geldi. "İlk önce Sam sonra Hyunjin?"
Kafa salladı Savcı reddetmeden, Hyunjin zaten bayıldığı için önce hastaneye götürülmüş neredeyse yarım saat önce de geldiğinin haberini almıştı. Derin bir nefes koyu renkteki sorgu odasının kapısını açıp art arda içeri girdi ikili.
Jeongin elindeki görüntüleri ve dosyayı masaya bıraktı. "Yolun sonu Sam Anderson."
Sam dilini yanağında gezdirerek güldü. "Hyunjin'i saklamak zekiceydi Savcı."
Oturmadan kollarını göğsünde birleştirdi Jeongin, riskli olsa da doğru bir şey yaptığını biliyordu. İki kardeş birbirinden ne kadar uzaklaşırsa ikisinden birinin hata yapma ihtimali o kadar fazlaydı, yanılmamıştı.
Chan masaya eğildi. "Anlat. En başından, anneni öldürdüğün andan itibaren."
"O kadın benim annem değil."
"Yok ben dalacağım buna, anlat lan!"
Başkomiserin bağırışı yüzünden diğer odadan onları izleyen Felix yerinde zıplarken Seungmin "Ne olacak senin bu korkun?" diye gülmüş tekrar gözlerini cama çevirmişti. Jeongin'in yakaladığı gibi, Sam annesini bıçakla arkasından öldürdüğünü itiraf etmişti. Babası ile beraber cesedi saklamışlardı.
Hepsinin yüzü buruşmuş, on yaşındaki bir çocuğun bunları yapabilmesini kanları donmuş vaziyette dinlerken "Yurtdışına gittim adımı değiştirerek," dedi. "O zamanlar gözler üstümdeydi, o piç kendini kurtardığı için haberi yoktu hiçbir şeyden."
Hyunjin hakkında böyle bahsetmesi Jeongin'in sinirini bozarken birkaç gündür topladığı sinirle bir anda yüzüne yumruğunu geçirdi ve sandalye ile beraber geriye yapışmasına sebep oldu.
Onları izleyen üçlü şokla Savcı'ya bakarlarken Jeongin derin bir nefes verdi. "Öldürürüm seni, düzgün anlat."
Chan tekrar onu oturtmuş, Sam delicesine gülerek Savcı'ya bakmıştı. "Olaylar durulunca babamın mezarının yerini değiştirdim," dedi doğru bir şey yapmışçasına gururla. "Sonra biricik kardeşimin yerini öğrendim, geri döndüm Amerika'ya ama gözlerim hep onun üstündeydi."
Alnını ovaladı Jeongin, sakin kalmak cidden zordu. Son birkaç gündür o kadar çok şey yaşamıştı ki artık duygularını kontrol etmekte tamamen zorlanıyordu.
"Annesinin o sahil kenarındaki evinde, köpeğin bile yaşayamayacağı evde yaşayıp kendine tek başına bir hayat kurmuştu. Aslında ona karışmayacaktım ama dokuz yıl sonra baktım ki... Kendine o rezil evden çıkıp, lüks bir hayat kurmaya başlamış. Bunu ondan almak istedim."
Gülerek arkasına yaslandı. "Ama yalan yok, benimle buluşmak için güzel numara yaptı." Kıkırdadı. "Ama sen anlarsın ya savcı... O açtır sevgiye, iki numara ile kabul etti hediyemi."
Saati kastettiğinde Jeongin "Orospu çocuğu," diye ağzının içinde mırıldanmış, ona bir şey dememişti. Sam, kelepçeli ellerini gösterdi.
"Öyle sıkı bağladı ki kaçıp sana ya da başkasına zarar vermeyeyim diye, bu bileğimdeki izlere iyi bak Savcı. Bu izler için oradan kaçtım, benim hayatım bittiyse onunki de bitecekti. Zor olmadı onun gibi hastaneye girip programına erişmek."
Hafifçe dikleşti. "Geçmişi öğrensen ne olacaktı ki.. Herkes sorunlu olanın Yul olduğunu biliyordu. Yul tepki vermez, duygu göstermez, annesinin ölümüne dahi duygu göstermedi. İntihar etti, kaçtı, kayboldu. Chul başarılı, insanlarla iyi. Sence insanlar kime katil der?"