Siyah gül benim umudumdu ve kırmızı gül ise aşkım. Onlar benim temsilimdi. Üç yıldır bu sarayın cariyesiydim ve prense karşı hislerim en başından beri aynıydı. Ve bugün hislerimi bildiğini gördüm. Aslında yaklaşık bir yıldır bana olabildikçe samimi davranıyordu. Ve bakışları bir cariyeye bakıyor olan bakışlardan öteydi. Bizim ki sadece imkansızdı bunu biliyordum... Çünkü o bir prens, ve ben ise onun cariyesiydim. William krallığında bu kurallara aykırıydı, bunun karşısında prensin idam edilmesi ön görünürdü. Onun idam edilmesini istemiyordum ve bu yüzden de bu imkansız aşktan vazgeçmek zorundaydım.
...
Akşam saatleriydi ve kralın yemek servisini yapmak bugün benim görevimdi. Yavaş ve nazik şekilde görevimi yerine getiriyordum. Kral Joe çok disiplinli biri olduğu için her harekete dikkat ederdi. Bu doğrusu beni geriyordu. Sonra merdivenlerin başında görünen prensi gördüm. Her zamanki gibi harika görünüyordu. Uzun boyu, siyah saçları, pembemsi dudakları, pürüzsüz yüzü ve esmer teni onu adeta kusursuz bir varlık yapıyordu. Bazen onun gökten geldiğinden şüphe duyardım. Prens masanın önüne gelmişti ve prensin önünde eğilerek etek selamı vermiştim. Eğdiğim yüzümü kaldırarak yüzüne baktım bana sinirli bakıyordu. En iyisinin burdan gitmek olduğunu kararlaştırdım ve ordan ayrıldım...
...
Akşam olmuştu. Prensin odasına girmem gerekiyordu çünkü beni yanına emretmişti. Tedirginim çünkü yemek masasında kral Joe ile konuştuğunda sinirli görünüyordu... Kapının önüne gelmiştim, oradaki askerler kapıyı açtığında içeri geçmiştim. Prensin odasında tüm krallığı gören ve hatta krallığın daha uzağını gören büyük bir balkon vardı. Krallığın şatosu uzun bir yere inşâ edilmişti. Ve halka uzaktı. Bu yüzden bu balkonun manzarasına her zaman hayran kalırdım. Prens balkonun demirliklerinin önündeydi, arkası bana dönüktü ve elleri arkadan birleştirilmişti. Beni görmesse bile eğilerek etek selamı verdim ve: " Beni emretmişsiniz prensim." Dedim bana göz ucuyla baktı ve: "Evet Melina." Dedi