Jimin'in sarhoşluğu ağırlaşmış, başını cama yaslamış bir halde arabada oturuyordu.
Yoongi, direksiyonun başında derin bir nefes aldı. “Keşke bu kadar içmeseydin,” diye mırıldandı, göz ucuyla Jimin’in pembeleşmiş yanaklarına bakarak.
Jimin hafifçe güldü. “Ama çok eğlendik, değil mi, hyung?”
“Evet, eğlendiniz” diye yanıtladı Yoongi. “Ama yarın pişman olacaksın.”
Jimin omzunu silkti. “Bugünü yaşamak istedim sadece. Hem…” Bir an duraksadı, sonra dilinin çözülmesine izin verdi. “Biliyor musun, Taemin benden hoşlanıyormuş.”
Yoongi’nin parmakları direksiyonun üzerinde hafifçe sıkıldı,bunu zaten biliyordu! “Öyle mi?”
Jimin başını salladı. “Evet… Bunu bana kendisi söyledi.”
Bir an sessizlik oldu. Yoongi’nin içi tuhaf bir şekilde sıkıştı. Gözlerini yola dikti ama Jimin’in yüz ifadesini görmek için yan gözle ona bakmadan edemedi.
“Peki sen ne düşünüyorsun bu konuda?” diye sordu sakin bir sesle.
Jimin, Yoongi’nin yan profiline baktı. Gözleri biraz bulanık olsa da onun yüz hatlarını ezbere biliyordu. Hafifçe gülümsedi, sonra başını tekrar arkaya yasladı.
“Ben…” diye mırıldandı. “Ben sana aşığım, Yoongi hyung.İnan başka alfalar umrumda değil”
Vitamız bizi seviyor Yoongi,artık bir engel kalmadı.
Yoongi’nin nefesi aniden kesildi. Direksiyonu daha sıkı kavradı, kalbinin hızla çarptığını hissetti. Yanında sarhoş bir şekilde gülümseyen Jimin vardı, ama söyledikleri… Gerçek miydi?
“Jimin…” diye başladı, ama ne söyleyeceğini bilemiyordu.
Jimin gözlerini kapattı, huzur dolu bir ifadeyle. “Bunu yarın hatırlamayacağımı düşünüyorsan yanılıyorsun,” dedi fısıldayarak.
“Çünkü ben seni ne olursa olsun hatırlayacağım hyung.Ne yaşanırsa yaşansın seninle olan anılarımı unutmayacağım.”
Yoongi derin bir nefes aldı, içinde beliren sıcak duygulara karşı koymaya çalışmadan. Gözlerini tekrar yola dikti, ama dudaklarında istemsizce bir gülümseme belirdi.
“Eve gidiyoruz, Jimin,” dedi yumuşak bir sesle.
Ve o an, gecenin içinde, sarhoş bir itirafın Yoongi’nin kalbine işlediğini hissetti.
Yoongi
Jimin’i kucağıma almış, kapıyı açmaya çalışıyordum. Kolları boynuma sarılı, alnı omzuma dayanmıştı. Nefesi hâlâ alkolden sıcaktı ve mırıldanarak anlaşılmaz şeyler söylüyordu. İç çektim. Bunu yarın nasıl hatırlayacak, nasıl konuşacağız bilmiyordum ama şu an en önemli şey onu bir an önce yatağa yatırmaktı.
Kapıyı açtığım anda karşımıza çıkan kişi beklediğim gibi Hoseok oldu. Kollarını kavuşturmuş, gözleri şüpheli bir parlaklıkla kısılmıştı.
"Vay vay vay, gecenin bir yarısı aşk sarhoşları eve teşrif ettiler," dedi alaycı bir gülümsemeyle. "İşi pişirdiniz mi bari?"
Ona kaşlarımı çattım. "Hoseok, çekil şuradan."
Hoseok kahkaha attı ama geri çekilerek yol verdi. "Ah, tamam tamam, sert davranmana gerek yok, hyung. Ama Jimin’i taşıma şekline bakınca…" Başını iki yana salladı. "Aman neyse, ben yorum yapmayayım."
Onu duymazdan gelip Jimin’i daha sıkı tuttum ve doğruca odasına yöneldim. Kapıyı açıp içeri girdiğimde ay ışığı odayı hafifçe aydınlatıyordu. Jimin’in yatağına kadar yürüyüp onu nazikçe yatırdım. Başını yastığa koyarken alnındaki terli saçları geriye ittirdim.
Vitamız çok güzel.
Öyleydi.
Gözleri yarı kapalıydı ama gülümsüyordu. “Hyung…” diye mırıldandı.
Üzerine battaniyeyi çektim. “Hadi, uyu artık.”
Ama o, bileğimi hafifçe tuttu. Gözleri sarhoşluğun bulanıklığıyla ama içinde tanıdık bir sıcaklıkla doluydu. “Gerçekten unutmam, biliyor musun?” dedi fısıltıyla.
İçimde bir şey titredi. Jimin’in bu hâliyle ne kadar dürüst olduğunu biliyordum. Ama buna karşılık vermeye hazır mıydım?
Elimi hafifçe sıktı. “Yoongi… Beni burada bırakma.”
Sakın vitamızın yanından ayrılma Yoongi. Bunu yapma.
Kurdumu dinleyerek derin bir nefes aldım. Sonra yavaşça yere oturup yatağının yanına yaslandım. “Buradayım,” dedim sessizce. “Hadi, uyu.”
Jimin'in eli hâlâ bileğimi hafifçe kavramış haldeydi. Derin nefesler alıyordu ama uyumamıştı, bunu biliyordum. Parmaklarını hafifçe sıktığında başımı kaldırıp ona baktım. Gözleri yarı aralık, ifadesi huzurluydu ama içinde bir şeyler anlatmak istiyormuş gibi bir hali vardı.
“Yoongi hyung…” diye fısıldadı tekrar.
“Neden hâlâ konuşuyorsun?” diye mırıldandım. “Sabah kalktığında kendini kötü hissedeceksin, uyu artık.”
Ama o gülümsedi. “Sen burada olunca kötü hissetmem.”
İçimde bir şey kıpırdadı. Jimin’in cümleleri… Sarhoşluğun etkisiyle söylenen basit sözler gibi değildi. Dürüsttü. Gerçekti. Ve bu beni korkutuyordu.
Gözlerimi kaçırdım. “Yarın konuşuruz,” dedim yumuşak bir sesle. “Şimdi dinlen.”
Ama Jimin inatçıydı. “Ya sen?” diye sordu. “Sen ne hissediyorsun?”
Beni köşeye sıkıştırıyordu. Elimi hâlâ bırakmamıştı ve bunu bilerek mi yapıyordu bilmiyordum ama sıcaklığı avucumun içine işliyordu.
Başımı yavaşça iki yana salladım. “Jimin, şu an sarhoşsun. Bu konuşmayı yapmanın sırası değil.”
Jimin gözlerini kapadı ama elimi bırakmadı. Birkaç saniye boyunca sessizlik oldu. Uykuya daldığını sanmıştım ki dudaklarından zar zor duyulacak bir cümle döküldü:
“Beni bırakmayacağını söyle.”
Kalbim sıkıştı. O kadar kırılgan, o kadar içtendi ki…
Elini daha sıkı tuttum. “Bırakmam,” dedim alçak bir sesle.
Bu cümleyle birlikte nefesi düzenli hale geldi, eli gevşedi ve sonunda uykuya daldı. Ama ben… ben gözlerimi tavana dikmiş, kalbimde yankılanan itiraflarla baş başa kalmıştım.
Jimin bana aşıktı.Vitam bana aşıktı.
Ve ben, çok uzun zamandır ona aşık olduğumu şimdi daha net hissediyordum.
Sanki ben biraz güzel yazmaya başladım artık 😭😭
Normalde böyle değildi de birraz değiştirerek yazıyorumm
Öpüldünüzz

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Jardin De Fleurs
FanfictionJiminin gözleri sadece Yoongiye parlamalıydı. Vitanın gözleri sadece deltasına parlamalıydı Yoonmin Taekook Namjin Hopegyeom