1.8 +

38 6 0
                                    

***

"Nasıl yardımcı olabilirim?"

Çalışanın sesiyle gözlerimi devirdim. Cidden her girdiğim mağaza da peşime takılmak zorunda mıydılar? Demir de artık bu durumdan sıkılmış olmalı ki "Geziniyoruz öyle. Lazım olursa sorarız." dedi ve arkamdan omuzlarıma ellerini koyup beni yönlendirdi. Kadın peşimizi bırakınca iki saattir oturmadan mağazalara girdiğimizi fark ettim ve bacaklarımın ağrısıyla oturmak için ayakkabıların olduğu bölüme ilerleyip oturmamız için yapılan yere oturdum hemen. Demir de yanıma oturup kolunu omzuma koydu. "Cidden bu kadar zor olacağını düşünmemiştim."

"Aklında bir şey yok mu cidden?" durdu. "Renk bile belirlememişsin." Derin bir nefes aldım ve başımı ona sinirlerimi göstermek için çevirdim ve yüz yüze gelmemizi sağladım. Kızgın bir tavır takınmıştım ve gözlerimle ateş edeceğimi düşünüyordum. Madem canımı sıkacaktı benimle gelmeyi teklif etmemeliydi. Bunu zaten ben istememiştim değil mi? Ama açıyı tutturamamıştım ve kolu omzumda olduğu için fazla yakın olmuştuk.

Gözlerimi birkaç kere kırpıp ne diyeceğimi hatırlamaya çalıştım. Üzerimde cidden saçma bir etki bırakmayı nasıl başarıyordu? Bir süredir bu salaklığı üzerime sürekli nasıl çekebiliyordum? Acaba kan değerlerim mi düşmüştü? B vitaminim bitmiş de olabilirdi.

Kendisini hızla geri çekti ve bir şeyler homurdandığını duydum. "Cidden hiç acımıyorsun." Ellerini saçlarına atıp karıştırdı.

Ne alakaydı? Asıl acınacak durumda olan ben değil miydim? Mezuniyet elbisem bile yoktu. Daha doğrusu güzel bir elbise bulamıyordum. Onun işi kolaydı giyerdi bir takım elbise olur biterdi.

"Ya asıl sen bana acımıyor musun Demir?" Homurtusunu duyduğumu anlayınca gözlerini üzerime bir şahin gibi dikti. "Buna gerek olduğunu sanmıyorum."
O sırada karşı mağazanın vitrinindeki elbiseye kaydı bakışlarım. Şahini es geçip kartal olmaya karar verdim ve ayağa kalkıp mağazanın çıkışına ilerlemeye başladım. Kimse almadan benim olmalıydı o güzellik.

Demir yüksek ihtimalle ne yaptığımı anlamaya çalışarak arkamdan gelmeye başladı. Ayak seslerini duyabiliyordum. Koşarak mağazaya girdim ve mankenin üzerindeki elbisenin bedenine baktım. Benimle aynı bedende olduğunu fark eder etmez mankeni soymaya başladım. Demir bana delirmişim gibi bakışlar atarken ona keskin bir bakış attım ve mankenle işim bittikten sonra elimde elbiseyle kabine doğru ilerledim. Boş bir kabine girip hemen üstüme geçirip fermuarını çektim ve ardından aynada nasıl göründüğümü inceledim.

Sarı saçlarım biraz karışık duruyordu ellerimi tarak olarak kullanıp hızlıca düzelttim spor ayakkabılarım pek uygun olmamıştı altına ama çok düşünmeden kabinden kafamı çıkarıp Demir'e baktım. Gözlerinin zaten kabinde olduğunu fark etmemle başını farklı bir yere çevirdi ve ademelması hareketlendi. Yandan da fena değildi sahi. Başımı hafif iki yana sallayıp tamamen çıktım kabinden.

Sanki bir defiledeymiş gibi yürüyüp Demir'e poz verdim. "Demirişkoom" koşarak üzerine atlamamı beklemiyor olmalı ki bir adım geriye sarsıldı ama hemen toparladı kendisini. "Ya ben buna bayıldım." Geri çekildim ve üzerimdeki elbiseyi küçük bir çocuk edasıyla gösterdim. "Nasıl ama fazla güzel değil mi?"

"Evet." dedi sakince. "Fazla güzelsin." Kaşlarımı anlam arayarak kaldırdım. Elini boynuna koyup kaşıdı birkaç saniye. " Fazla güzel yani. Tam oturmuş üstüne. Ama bunu alma bence. Mankenin üstündeydi hem. Bayadır burada gibi duruyor hem de . Boşver başka bir tane bulalım."

"Hayır be delirdin heralde. Bu iyi işte nesi var?"

"Fazla iyi Alina. Bunu giyip erkekleri başımıza toplarsan babana de derim sonra." Sırıttım. Babam giydikleri ne karışmazdı. Bu zamana kadar özgür bir birey olarak yetiştirilmiştim. Ve bunu Demir'de biliyordu. Beni gıcık etmeye çalıştığının farkında olduğum için onu takmadan kabine ilerledim. "Beni hiç dinlemiyorsun." gibi saçma sapan şeyler söylerken kabine girdim.

Saçlarımı tepemde toplayıp fermuarı açmaya çalıştım. Ama bendeki şansa bakın ki takılmıştı. Biraz uğraşıp açamadığımda kafamı kabinden uzatıp yine Demir'le göz göze gelince yanaklarıma alyuvarların hareket ettiğini anlamam uzun sürmedi. Nedensizce yardım istemekten vazgeçip "Fermuar takıldı birine söyler misin yardım etmesi için?" Başını tamam anlamında sallayıp bir çalışan çağırdı. Kız yanıma gelip fermuarı açmama yardım etti.

" Bu elbise size çok yakıştı." dedi kız kıkırdarken. "Sevgiliniz gözlerini üzerinizden alamadı bir türlü." Öylece kaldım. Biz sadece çok iyi iki arkadaştık. Parmak uçlarım elbisenin kollarını tutarken kıza döndüm yüzümü.

"Biz sadece arkadaşız."

Sadece çoğu şeyi onunla yaptığımız için etrafa farklı bir vibe veriyor olabilirdik. Uzun zamandır beraberdik. Çocukluk arkadaşımdı. Olmayan kardeşim, çoğu zaman abimdi. Ama en çok da en yakın arkadaşımdı. Kavgamız bile bir gün sürerdi en fazla. Daha fazla uzun süre konuşmadığımızı hatırlamıyordum. Zaten bu imkansızdı. Hemen üst komşum olması da buna büyük bir etkendir elbette. Annelerimiz yakın arkadaşlardı. Bundan dolayı biz de en yakın arkadaş olmayı başarabilmiştik.

"Ay pardon. Ben bir an sizi sevgili sanmıştım." dedi. Önemli olmadığını söylememle dışarı çıktı. Bende üzerimi giyinip elimde elbiseyle kasaya ilerledim.

Elbisenin ücretini ödedikten sonra altına da ayakkabı ve çanta aldım. İşlerimiz bitince yemek yemek için tatlı bir mekana girdik. Hesabı Demir'e kitleyip günü kapattım. Bir dahakine benim ödeyeceğimi ikimizde biliyorduk.

Yolda salına salına yürürken Bime giresim geldi. O kadar şey yaptıktan sonra girmeden gitmek olmazdı. Eve de yaklaşmıştık hem. "Demirişko Bime girelim. Puding bitmişti evde. Süt de yok. Bisküvi de yok. Hiçbir şey yok." Son cümleyi acı çekerek söylemiştim.

"Tamam hadi girelim puding canavarı."

***

Çilekli Puding | TextingHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin