♪ The Evanescence -
my immortal•
"Yongie, yanlış anlamazsan bir şey sormak istiyorum."
Ağzındaki çıkolatalı kuruvasanı yutarken kafasını sallayarak onayladı en yakın arkadaşını.
"Bir arkadaşım var Doyoung, kendisi avukat ve eğer istersen seninle tanıştırabilirim senin için elinden geldiğince kolaylaştırmaya çalışacağından eminim."
Ah, tabi ya Taeyong en önemli şeyi unutmuştu. Jaehyun ile ayrılmak evi terk etmek kadar kolay olmayacaktı.
Jaehyun kesinlikle boşanmak istemeyecekti, buna emindi. Bu yüzden dişli bir avukata ihtiyacı olacaktı.
"Çok teşekkür ederim Sicheng, çok çok iyi olur gerçekten."
"Öyleyse ben şimdi onu arayayım ona da uygunsa bir yerde buluşup konuşalım."
Onu tekrar kafasıyla onaylayıp kahvesini içmeye devam etmişti genç adam.
Sicheng ise arkadaşıyla Taeyong'un yanında konuşmak istememiş olacak ki masadan kalkmıştı.
Bu süre zarfında Taeyong elinden geldiğince Jaehyun'dan hızlı ayrılmak için ne yapması gerektiğini düşündü.
Öncelikle ondan hiçbir şekilde mal mülk gibi şeyler istemiyordu.
Doyoung'un iyi bir avukat olmasını diledi ve bütün bu geçmişinden kurtulup yeni bir sayfa açmak için dua etti.
O sırada Sicheng 'de masaya gelmişti.
"Şu an müsait olduğunu ve ofisinde bizi beklediğini söyledi. Kahvaltını ettiysen hazırlanalım mı?"
Zaten bütün iştahı kapanmış olan Taeyong dakikalardır tabağındakileri izlemekten başka bir şey yapmıyordu.
Üzerlerine uygun bir şey giymiş ve evden çıkmışlardı.
"Arabam şu tarafta."
Eliyle yolun karşısındaki kırmızı arabayı işaret ediyordu.
Sicheng sürücü koltuğuna otururken kendisi de hemen yanına oturdu ve yola çıktılar.
Açıkçası Doyoung'un ofisi bulundukları yere bayağı ters düşüyordu araba olmadan gitmek kesinlikle çok zordu.
"Kendisi eskiden karşı komşumdu, o zaman tanışmıştık ve çokta yakın arkadaşımdır durumunu özele girmeyecek şekilde ona özetledim. O da seve seve avukatlığını yapabileceğini söyledi ve kendisi işinde çok iyi biridir benden söylemesi."
En azından iyi bir avukatı ve Sicheng vardı.
Elde sıfır yoktu sanırım ha?
"Sicheng... Iyi ki varsın ve her şey için çok çok teşekkür ederim."
Sicheng, Taeyong'a sıkıca sarılıp saçlarını okşadı.
"Ödemeni gerektirecek bir şey yapmadım ki sadece avukat bir arkadaşımı aradım ve evimde arkadaşımı misafir ettim doğal olarak. Bunlar borç değildir Yongie."
Bazen keşkeler ardına çaresizce gizlenirken kendi kendine düşünüyordu genç hanım 'Jaehyun yerine Sicheng ile evlense mutlu olabilir miydi' diye lakin ne kendisi ona başka gözle bakabilirdi ne de Sicheng.
Aralarındaki ilişkiyi açıklamak pek bir zordu fakat eğer ki açıklamak zaruretinde kalsaydı şöyle diyebilirdi belki 'arkadaş gibi olan aynı yaşlardaki erkek kardeşler' gibi bir bağ olurdu.
"Artık sana dost gözüyle bakamıyorum Sicheng" Taeyong, sarı saçlarını dikiz aynasından düzelten adama aklından geçenleri söylerken diğeri ani bir frenle arabayı durdurmuştu.
Onun bu korkmuş haline gülerek devam etti.
"Çünkü sen kardeşine ağabeylik yapmaya çalışan on iki yaşında uslu gibi görünen ama aslında haylaz olan erkek kardeşim gibisin."
Evet, evet aralarındaki bağ tam anlamıyla böyleydi.
Şimdi düşününce pekte bir zorluğu yokmuş aslında. Bunun için Sicheng'in az önceki şaşkın suratına ihtiyaç varmış sadece.
"Uslu gibi görünen haylaz bir çocuk değildim ben yaramaz gibi görünen çok yaramaz bir çocuktum küçük kardeşim."
Bir süre birbirlerine güldüler.
O gün Taeyong yıllar sonra ilk defa tam anlamıyla mutlu hissetti.
Hayatındaki hüznün kaynağını nihayet bulmuş ve onu kopartmıştı.
Acı hala oradaydı fakat artık kabuk tutmaya başlamıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
watashi wa ꁞ jaeyong ✓
Fanfiction"O çocuksu günler eskide kaldı, o çiçek kokuları, sevgi dolu gülüşmeler, o saf ve mutlu günler, senin de bana aşık olduğun günler çok eskide kaldı... Ne sen bakabilirsin artık yüzüme, ne de ben sevebilirim seni yeniden. Beni öyle çok kırdın ki, seni...