Asıl ben kül tarlasıymışım, canım. Öyle dedi Jongin.Onu şu allahın belası yetenek sınavlarına sokmaya ikna etmeye çalışıyordum, ben pılımı pırtımı toplayıp gitmeden hemen önceydi, çatır çutur kavga ettik biraz, üstünden üç yıl geçti. "Kül tarlası sensin," dedi bana onu en son gördüğümde, sonra bir şeyler daha söyleyip üstüme pet şişe fırlattı. Aslında yanan da benmişim, yakan da benmişim.
Jongin benim çocukluk aşkım, hala öyle. Korkarım kendimi şöyle altmış yaşında filan, her akşam saat 8'de dökülen dişlerim için implant randevusu almaya çalışırken telefonun başında bulsam bile Jongin'e yanık olacağım. Ben çünkü öyle biraz ılık biriyim, geceleri Winx izleyip sabahın beşinde Chanyeol'e Jongin bence küçükken kesin Flora olurdu diye mesaj atarım ama bunu asla Jongin'e sormam. Chanyeol bazen bıkıp beni engeller.
Şimdi yine aynı, Jongdae, Baekhyun, Chanyeol bir de ben göt göte oturuyoruz. Kasabaya döndüğümden beri Jongin'i görmüyorum, henüz cesaretimi toplayamadım. Baekhyun gülerek Chanyeol'ün dün gece nasıl onun götünü kurtardığını anlatırken Jongdae yan yan Chanyeol'e bakıyor, bakışları önündeki şamdan boydan boya kıçındaymış gibi rahatsız. Yokluğumda bir şeyler olduğunu hissediyorum ama sonra sorarım. Kyungsoo'yu bekliyoruz, geldiğimden haberi yok, buradaki ilk günüm bugün, akşam olmak üzere.
Onu nefes nefese çardağa yaklaşırken gördüğümde sandalyenin arkasına saklanıyorum, asıl sürprizi bizim kelin yapacağından haberim yok. Kalakalıyorum.
"Olaya bakın," diyor önümüzdeki bir hafta bunu konuşacak olmanın verdiği heyecanla, "Bizim Jongin yok mu, evleniyormuş."
**
"İyi misin şimdi?"
"Sırlar Odası'nda Ron yanlışlıkla kendine büyü yapıyor ve salyangoz kusuyordu ya bir süre, yüzü aynı öyle görünüyor."
"İğrençsin."
"Kıçında fitil varmış gibi."
Chanyeol Jongdae'yi tek parmağıyla alnından itip susmasını söylerken başımın altındaki yastığı çekti ve onunla yer değiştirdi, şimdi dizinde yatıyor ve hakkımdaki analizlerini dinliyordum. Kyungsoo gelip de beni felçli ali rıza beye dönüştüreli sanırım yarım saat olmuştu ve sandalyenin altından "Hasiktir oradan," diyerek fırladığım için kafamı masanın köşesine vurmuş, hızımı alamayıp bir de kaşımın orta yerini yarmıştım.
"Birisiyle görüştüğünü neden bana hiç söylemediniz?" dedim tavanı izlerken, ağzımda ikindi uykusundan kan ter içinde uyanmışım gibi bir keyifsizliğin tadı vardı. Jongdae omuzlarını kaldırıp indirdi ve kaşımdaki erimiş buzu yenisiyle değiştirdi. "Biz de bilmiyorduk ki."
"Yanlış duymuş olmayasın?" dedim, sesimdeki umut canımı sıkmıştı.
"Sen sorsana Jongin'e," dedi Baekhyun. "Kyungsoo'nun kulakları biraz ağır işitir."
Hepimiz de Kyungsoo'nun bu kasabanın ayaklı dedikodu makinesi olduğunu ve uçan kuştan daha kanatlarını açmadan haberi olduğunu biliyorduk ama sanki anlaşmış gibi Baekhyun'u onaylayıp ufak yalanına başımızı salladık.
"Kulak çubuğu kullanmaktan oldu kesin," diye onayladı Jongdae. "Eskisi gibi duymuyor." Neyse ne.
Açıkçası kendimi bok gibi hissediyordum.
Jongin'de bu korkaklık olduğu müddetçe zaten hiçbir zaman aramızda bir şey olmazdı, onu biliyordum. Jongin'i artık geride bırakmam gerektiğini de biliyordum, koca 15 sene olmuştu. Yine de bok gibiydi işte, lisede okulu astı diye peşinden gidip onu arka mahallede bir kızla öpüşürken görmeye benzemiyordu bu, evleniyordu resmen. Ne yaparsın, bazen kendime aşırı kıl oluyorum, canım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
kül tarlası
Fanfiction"Yani genel olarak," dedi hemen, başını iki yana salladı. "Yemyeşil olmak çok zor çünkü o allahın belası sonbahar geldiğinde insan bir daha çiçek açmaya fırsatı var mı yok mu diye emin olamıyor, anlıyorsun değil mi?" childhood friends to lovers / m...