"Ne?" dedim sessizce, aklım geçmişte yaşanmış olabilecek pek çok şeyi düşünmeye başlamıştı bile. İki dakika içerisinde Poyraz'ın Hande'nin hayatını nasıl kurtarmış olabileceğini bin bir farklı türde düşündüm. Nasıl bu kadar yakın olduklarını fazlasıyla açıklıyordu. Ve Hande'nin Poyraz için neden her şeyim dediğini, neden sırf o istedi diye bir erkek kolejine yazıldığını. Yani ona can borcu mu vardı?
İşte bu her şeyi değiştirirdi. Bu durumda Hande, Poyraz'a âşık da olabilirdi. Çünkü insan tehlike anında beraber olduğu kişiye çok kolay âşık olurdu. Eğer Poyraz onun hayatını kurtardıysa mutlaka geçmişte çok ciddi bir tehlikede beraber olmuşlardı, üstelik aynı ekipte beraber çalışıyor, kim bilir neler yaşıyorlardı. Fakat bildiğim kadarıyla çocukluktan beri arkadaşlardı, insan o yaşlarda aşkın ne olduğunu bilmezdi ki. Sonra Ege'yi ve çocuk olmama rağmen onu gördüğümde nasıl mutlu olduğumu hatırladığımda, kendi tezimi bizzat çürütmüş oldum.
Kafamı iki yana sallayıp Hande'ye döndüm. Tepkimi merak edercesine beni süzüyordu. Ya da belki bir sır vermiş gibi bakıyordu. Onu anlatmaya teşvik etmek için, "Ne oldu? Poyraz senin hayatını nasıl kurtardı? Neden kurtarmak zorunda kaldı?" diye sordum.
"Bak o çok uzun hikâye," dedi yanaklarını farkında olmadan yaptığı sevimli bir ifadeyle şişirirken.
Omzumu silktim ona bakarken, "Sonsuza kadar vaktimiz var," dedim. İnsanın içini anlayan masmavi bakışları bana döndü. Anlatıp anlatmamak arasında karar vermeye çalıştığını gözlerinden okuyabiliyordum. Bana anlatırsa bunun nasıl sonuçlar doğuracağını tartıyor, dikkatlice düşünüyordu. En sonunda, derin bir nefes aldıktan sonra anlatmaya başladı.
"Kafanda her şeyi oturtmak için önce birkaç şeyden bahsetmeliyim. Birincisi ki en önemlisi, ikiyle ikiyi toplayıp Poyraz'ın bir ailesi olmadığını fark etmişsindir değil mi?" dedi Hande. Evet, etmiştim fakat bunu ondan duyunca yine de karnıma yumruk yemiş gibi hissettirmişti. Poyraz'ın kâbusundan uyandığında yapmayın diye ağlayışı aklıma geldiğinde, neredeyse gözlerimin dolacağını hissettiğim için kafamı yukarı aşağı sallamakla yetindim. Hande bir anlık tereddüdümü ve duygu değişimimi fark etmeyerek konuşmaya devam etti.
"Bir zamanlar vardı," dedi Hande. Gözleri uzaklara daldı ve dudaklarına hüzünlü bir gülümseme yerleşti. "Hem de onları çok severdi. Ailesi de onu. Eğer hâlâ yanında olsaydılar, Poyraz'ın gözlerinde sevilerek büyümüş çocukların gözlerinde olan o sıcaklığı görebilirdin. Belki bu kadar soğuk ve mesafeli olmazdı, ya da tehlikeli. Ama anlıyorsun ya, kimseye güvenmeden büyümek zorunda kaldı. Her zaman böyle değildi elbette. En azından bana anlattıklarına göre değilmiş."
Kaşlarımı çattım. Hande'nin konuşmasına bakılırsa, Poyraz'ın çocukluğunu ve ailesiyle beraber geçirdiği zamanları o da bilmiyordu. Sadece Poyraz'ın anlattıklarını aktarıyor olmalıydı.
"Yani, o zaman onu tanımıyor muydun?" diye sordum kaşlarım hâlâ çatılı halde.
Hande kafasını iki yana salladı. "Tanımıyordum. Poyraz'la tanışmam, iğrenç bir adam, eski bir kamyon, cesur küçük bir çocuk ve korkmuş bir kızla ilgili. Ama oraya geleceğim, bekle."
Anlatmaya devam etmesi için istediği her şeyi yapabileceğimi düşünerek sustum.
"Varlıklı bir semtte yaşamıyorduk. Ailelerimizin işleri, sokakta gururla söyleyebileceğimiz şeyler değildi. Fakirdik ama mutluyduk işte. Benim babam belediye görevlisiydi, Poyraz'ın babası da öyle. Birbirlerini oradan tanırlardı. Benim ailem, Poyraz'ın ailesi ve daha birçok aile küçük bir tarikata üyeydi. Tamamen zararsız bir şeydi, öyle olduğunu düşünmüşlerdi. Ailelerimize sadece birkaç belgelik imza karşılığı bir miktar para teklif ettiler. Tabii ki fakirliğin kuyusunda yüzen ailelerimiz de bu teklife balıklama atladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DEVRİM- Erkek Lisesinde Tek Kız
Teen FictionDevrim Altun. Bu benim. Devrim ismini hakkıyla taşıyorum çünkü 'devrim' sayılabilecek işlere imza attığım söylenebilir. Mesela, yatılı bir erkek kolejindeki tek kızım. Mesela oda arkadaşım bir erkek, en değişiğinden, yakışıklısından, üstelik yavaş y...