( Yasemin'in Anlatımıyla )
Sude'nin arkasından şok içinde bakakalmıştım. Sadece bende değil, odadaki herkes bu haldeydi. Abim korkudan gidip gitmemek arasında bir ileri, bir geri adım atarken ona döndüm.
"Saçmalamayı kes de kızın peşinden git, karakolluk olacağız."
Abim ise yüzündeki korkmuş ifade ile yutkunarak Sude'nin peşi sıra kapıdan çıktı. Akın'la göz göze geldiğimde ise gülmemek için çok zor durduğunu fark etmem zor olmamıştı. Bu ifadesi dudağımı ısırıp benimde gülmemi tutmaya çalışmam ile bir kahkahayla son buldu. Sanırım sinir bozukluğu böyle bir şeydi.
"İçimin yağları eridi." dedi Akın Çağatay'a bakıp kahkahasını asla kesmeden.
Çağatay ise dudakları büzülmüş, oyuncağı elinden alınan bir çocuk gibi bizi izliyordu. Bu ifadesi bir kahkaha daha patlatmama yetti.
"Ne güzel gülüyorsun sen öyle."
İşte gülüşümün kesilmesine ve kalbimin teklemesine sebep olan cümle buydu.
Normalde bu halde böyle şeyleri düşünecek bir insan değildim ancak Akın da bir şey vardı. Nefesimi kesen türden bir şey, henüz adını koyamadığım ama kalbimi tekleten, beni saniyeler içinde mutlu bir insana dönüştüren bir şey.
"Yasemin." dedi onunda ifadesi değişirken.
"Yanlış bir şey mi söyledim?"
Hıçkırdım.
Kızlar burada olsa kesinlikle şu an yerin dibindeydim çünkü utandığımda hıçkırdığımı çok iyi biliyorlardı. İyi ki burada değillerdi.
Hayır anlamında başımı sallarken o da kalkıp mutfağa ilerledi. Kendimi koltuğa bırakırken Çağatay'ın Sude'nin tokadıyla ayılan vücudu tekrar sızmış, koltukla bütünleşmişti.
"Of." dedim içime derin bir nefes çekerken.
Akın'ın iki kahve bardağıyla mutfaktan çıktığını fark edince ona döndüm, o ise bir baş hareketiyle dışarı çıkmamı işaret etti. Dediğini ikiletmeden ayağa kalkıp ona da kapıyı açtığımda bana gülümseyerek çardağa yerleşti. Karşısına oturduğumda bir bardağı bana uzatarak konuştu.
"Elif söylemişti, çayı sevmez kahveyi de şekerli içer diye.."
Elifim..
"Umarım beğenirsin, ben pek anlamam."
Sırf düşüncesi için bile bu kahveyi bitireceğimi bilmiyordu, küçük detaylara çok önem verirdim. O beni düşünerek bu kahveyi yaptıysa, zehir olsa içerdim.
Ağzımın yanmamasına dikkat ederek kahveden küçük bir yudum aldım.
"Nasıl?" diye sordu.
Gülümsedim.
"Çok güzel olmuş, eline sağlık."
"Afiyet olsun." dedi sakince.
Kalbime bir acı saplandığında yüzüm düştü. Elif'in bu gece anlattığı şeyler..
Nasıl olabilirdi?
Böyle bir şey nasıl mümkün olabilirdi?
Bir kız çocuğuna abisi nasıl inanmayabilirdi?
Aynı şeyi yaşasam abimin etrafımda pervane olup o orospu çocuğunu yaşatmayacağını, bütün izlerimi sileceğini biliyordum.
Elif bunlarla bunca zaman tek başına mı uğraşmıştı?