yaralarımın etrafına yıldızlar çizdin, şimdi kanıyorum

452 71 62
                                    

Lizbon'a geldim. Onu görmeye. Vişne satıcısının sokağına. Anılarımıza, geçmişe geldim. Her şeyi burada yaşadık, tüm anılarımızı burada biriktirdik. Birbirimize burada ev olduk. Birbirimizi Lizbon'da sevdik, Lizbon'da ayrılacağız.

Evden çıkarken Bay Soobin beni görmüştü. Nereye gittiğimi sormak ister gibi bir hali vardı ama ona soğuk yaptığım için kendisini geri çekmişti. Sormadı. Babaanneme söylemedim. Kısa sürecekti. Ben öyle umuyordum.

"Çok beklettim mi?" Beomgyu karşımda belirdi. Düşüncelerim beni kapının açılma sesini bile duymayacağım kadar içine çekiyordu.
Son anda buluşma yerimizi ben değiştirmiştim. Bir daha o sokağa gitmek istemediğimi biliyordum ve otobüse bindiğimde kötü hissetmeye başlamıştım. Bu yüzden ona depoya gelmesini söylemiştim. Beomgyu'da beklendiği gibi, depoya gelmişti.

Kafamı iki yana salladım. "Yeni geldim." Kendimi açıkladım. Uzun süredir onu bekliyormuşum gibi bir düşünceye kapılmasına izin veremezdim.
Buraya koyduğumuz siyah koltuklardan birisinde ben oturuyordum. Tam karşımdakine de Beomgyu oturdu. Adımlar yavaş, sakin. Yüzündeki durgunluğu görebiliyordum. Anlaması zor değildi. Hemen kendisini ele veriyordu. Her şeyiyle.

Kafamı kapıya çevirdim. "Kimse yok?" Bakışlarımdaki ve sesimdeki imayı anladı. Öne doğru eğilip dirseklerini dizlerine yasladı, ellerini birleştirdi. "Yeonjun," Öyle rahat edemediğini ben bile fark ettim. Ayaklandı. Yanıma gelip oturduğunda hemen kenara kaydım. "Özür dilerim."

"Ne için?"

"Her şey için." Üzgündü. Ya da değildi sadece öyleymiş gibi davranıyordu. "Seni kırdım. Fark etmedim. Kafam doluydu. Sana tokat attım bu yüzden kendimden nefret ediyorum."

"Hayır etmiyorsun." Dudaklarım aşağıya doğru büzüldü.

"Keşke elim kırılsaydı. Yemin ederim Yeonjun. Sana tokat atmak istemedim."

"Ama attın Beomgyu. Sözlerin hiçbir şeyi değiştirmez bu yüzden aptalca bir özürle üstünü kapatabileceğini düşünme."

Yanından kalkmak için hareketlendiğimde kolumdan yakalayıp çekti. Ama bu yaptığı beni kötü hissettirdi. Tıpkı tokat attığı zamanki gibiydi. Göğsüm sıkıştı. Nefesim daraldı. Bileğimdeki elini yüzümdeki değişimi fark ettiği gibi çekti. "Özür dilerim." dedi yine. "Bu zamana kadar sana tokat bile atmamıştım Yeonjun. Sinirlendim. Beni tanımıyormuş gibi yapma."

Gittikçe ben sinirleniyordum. Evet Beomgyu bana bu zamana kadar bir kere bile vurmamıştı fakat son yaptığıyla önünü açmıştı. İstediği zaman şiddet uygulayabileceğini beynine kazımıştı. "Sadece tükürmüştüm." Basit bir şeydi. Abartıyordu. "Yüzüne tükürmeme sinirlendin. Üç yıl boyunca benimle sevişirken tükürüğüm senin için bir sorun yaratmadı ama o gün sinirlendin?"

"Gözüm döndü. Sinirlendim işte Yeonjun."

"Gözün döndü?" Bastırarak söyledim. Hayretler içerisinde ayağa kalktım. Beomgyu'da benimle birlikte kalktı. Birkaç adım uzağa gittim. Kapıya doğru ilerledim. Peşimden geliyordu. Bırakmayacaktı.

"Seni seviyorum."

Gözlerim yanıyor, acıyordu. "Beni sevdiğini söyleme." Kafamı sağa sola sallayarak konuştum. "Sen beni artık sevmiyorsun Beomgyu." Gözlerim doldu. Şimdi karşımda canımı en çok yakan birisi olarak duruyordu ve bu his tarif edilmezdi. Fiziksel bir acıdan daha çok zarar veriyordu.
Konuşurken nefesim kesildi. "Eskiden her şey çok güzeldi. Beni sevdiğini biliyordum. İnanıyordum. Okuldayken, üniversitenin ilk yılında. Senin için Lizbon'a her gelişimde bana aldığın çiçeklerin hepsi odamda duruyor. Fotoğraflarımızı duvardan hâlâ çıkaramadım. Seni henüz yok sayamıyorum ama sen Beomgyu, sen siktiğimin August'unu her gece arzuluyorsun!"

gündedün - yeonbinHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin