"Eylül nasıl oldu da sana uyup geldim ben buraya ? Şu hale bak hepsi çoluk çocuk!"
"Abi söylenme nolur , Su gelmedi daha... O gelsin çok eğleneceğiz bak gör. Nerede kaldı bu ya?"
"Hay ben topuklu ayakkabı giyen aklımı , Eylül'le alışverişe giden ayaklarımı , bu elbiseyi alan ellerimi...
Off saçımda kuş yuvası gibi oldu. Daha şimdiden ayaklarım ağrıdı! Burayı kim seçmiş ya? Nasıl ineceģim ben bu merdivenleri? Hiç düşünmesin onlar zaten biz kadınları!"İstanbul Üniversitesi'nin her yıl Mayıs ayında yapılan Gençlik Balosundayım. Aslında gelmeyecektim ama o tatlı bela Eylül yüzünden geldim. Okulda anlaşabildiğim tek kız. Benden sadece bir yaş küçük olmasına rağmen 18 yaşında gibi davranıyor. Ah bu arada ben kim miyim? Adım Su. İstanbul Üniversitesi Hukuk fakültesi 2. sınıf öğrencisiyim. 22 yaşındayım ama bir yanım hala çocuk (aramızda kalsın) . Balo için alışverişe çıkıp dantel siyah boydan bir elbise satın aldım. Boyumun epey kısa olduğunu da hesaba katarsak 20 cm topuklu giymek zorunda kaldım hem elbiseyi kaldırması hemde uzun göstermesi için. Boyumun kısalığını aslında pek dert eden biri değilim genelde de düz taban giyiniyorum ama abiye elbiselerde şart oluyor yüksek ökçeler. Kuaförde saçlarım yüzünden adamı dövebilirdim. Her zaman gittiğim kuaför tadilatta olduğu için müşteri kabul edemediğini söyledi , bende mecbur bilmediğim birine gittim. O da saçlarımı kuş yuvası gibi yaptı. Aslında şu merdivenleri de gördükten sonra kimseye görünmeden eve geri mi dönsem diye düsünmüyor değilim ama Eylül zaten sabahtan beri abartısız 30 kere arayıp nerede kaldığımı sordu. Şimdi geri dönersem beni öldürür. Üstelik bana bir sürprizi varmış...
...
Ah baş belası ufaklık. Nerelere sürükledin beni. Çokta lazımmış gibi tutturdu seni Su ile tanıştıracağim diye. Bu arada ben Ateş. Eylül'ün abisiyim. Babamın holdinglerinin başındayım , nefes alacak vaktim yok. 26 yaşında olmama rağmen kendimi 60 yaşında emekliye ayrılma vakti gelen ihtiyarlar gibi hissediyorum. Sigara içmek için dışarı çıktığımda içeri giren birileri vardı. Normalde insanlar pek dikkatimi çekmezler ama biri... Kendi kendine konuşan bir aptal.
"Hay ben topuklu ayakkabı giyen aklımı , Eylül'le alışverişe giden ayaklarımı , bu elbiseyi alan ellerimi...
Off saçımda kuş yuvası gibi oldu. Daha şimdiden ayaklarım ağrıdı! Burayı kim seçmiş ya? Nasıl ineceģim ben bu merdivenleri? Hiç düşünmesin onlar zaten biz kadınları!" diye konuşuyordu . En başta söylediklerini pek algılayamasamda tuhaf biriydi. Aman neyse ne!
Sigaramı bitirip içeri geçsem iyi olacak yoksa benim ufak kardeşim söylenmeye başlar....
"Allah'ım sen yardım et , şu olgunlaşamamış aptallara rezil olmadan ineyim şu merdivenleri ne olur... Evet işte böyle , hadi bakalım az kaldı... Ahhh!"
Evet son 10 basamak kala büyük bir düşme tehlikesi atlattım. Fakat beni tutan neydi? Düşmemi engelleyen? Gözlerimi açmaya korkuyordum fakat bir o kadar da merak içindeydim.
"Hadi ama toparlan!" Sesi öyle sertti ki , gözlerimi açmaya iyice korktum ve tutunmaya devam ettim.
"Heeyy!" Bu kez daha sertti ve dayanamayıp açtım gözlerimi.
"Tamam be ne bağırıyorsun. Şok oldum işte." Kollarımı boynundan sıyırıp düz ve güçlü durmaya çalıştım. O da tek kelime etmeden inmeye başladı. Fakat saniyeler içinde dank etti ki...
"Pardon bakar mısın? Pardoon? "
Bana döndü ve soran gözlerle gözlerimin tam içine baktı. Gözleri... Bu tuhaf bir duygu. Sizi bu dünyadan alıp kendisine esir edebilecek kadar güçlü. Tıpkı takım elbisesinin sırtını geren güçlü bedeni gibi."Aşağı kadar yardım eder misin? Tekrar düşmek istemiyorum da..." gözlerini devirip tek kelime etmeden indiği basamakları ikışer üçer çıkıp yanıma geldi. Koluna girdim ve...
"Ah çok teşekkür ederim , bir bilsen buraya gelene kadar neler çektim. Sırf bu aptal saçlar için kuaföre 80 lira verdim , üstelik arabamı babam aldı taksi ile gelmek zorunda kaldım , üstelik şu hale bakar mısın merdivenleri inemeyecek kadar aciz durumdayım..."
"Bitti mi?"
"Nasıl ? Anlayamadım..."
"Merdiven bitti ." Dedi gayet donuk ve bıkmış bir ses tonuyla."Çok teşekkür ederim nasıl oldu da böyle bir çırpıda indik anlayamadım. " ben daha sözümü bitirmeden arkasını dönüp ilerlemeye başladı. Çokta umrumda değil açıkçası ben merdivenleri kazasız indiğime bakarım. Şimdi... Eylül. Ah orda!
"Nerde kaldın Su? Gece bitti."
"Af edersin tatlım , başıma neler geldi bir bilsen . Üstelik az önce merdivende düşüyordum."
"Deme? Ee sonra?"
"Ahh Eylül , bir adam. Tuttu beni , biraz öküz falan ama aşırı güzel gözleri ve sanırım kokusu vardı. Kokusunu tam alamamış olabilirim ama çok iyiydi be.""Eylül , nerde kaldı bu arka..." Eylül onun lafını kesti .
"Abicim tanıştırayım , Su. Su , abim Ateş."
Onunla aynı anda "yok artık!" deyip isyan ederken Eylül bize anlamaz gözlerle bakıyordu. Ben az önce Eylül'ün abisi için mi sarf etmiştim o cümleleri?"Eylül biliyor musun? Az önce şey oldu... O adam... Abinmiş." Utançla yüzümü gizlerken Eylül'ün tatlı kahkahası duyuldu. "Biliyorum Su, gördüm merdivenlerde sizi."
Gözlerimi kısıp ona bakarken "alçak, insan bi söyler!"
"Çok güzel ya , ben gidiyorum." Sert sesi kulaklarıma dolarken anlamaz gözlerle sesin sahibine baktım. Sıkılmış bir yüz ifadesi ile Eylül'e bakıyordu.
"Abi ne olur dur. Gerçekten çok eğleneceğiz. Hem babama söylerim. Beni üzüyorsun..."
"Tamam tamam sulandırma gözlerini , şunu benden uzak tut yeter.""Şu denilmez tamam mı beyfendi!" Benim bir adım vardı ve insanların canlı varlıklara bu-şu diye hitap etmesinden nefret ediyordum.
Tek kelime dahi etmeden barın olduğu tarafa ilerledi.
"Canım sen bakma ona. O hep böyle soğuktur ama bir kaynaşsanız çok seversiniz birbirinizi."
"Yaa , eminim." dedim alay eder bir sesle.
"Hadi gel bizde gidip içki alalım." İçki mi? En son içtiğimde neler olduğunu hatırlayınca bir an duraksasamda omuz silkip bara doğru ilerledim.
O'nun yanında duran bir sarışın vardı ki ... Mini kırmızı ve kendine ayrı bir ten yaratacak kadar dar olan elbisesi ile kikirdiyordu. Eylül derhal olaya müdahale etti .
"Aa bak sevgilimde burdaymış , hayatım nerdesin seni arıyorum." Dedikten sonra kıza öldürücü bakışlarını atıp gönderdi.
"Eylül ne zaman vazgeçeceksin bu çocuk hareketlerinden?"
O bunları söylerken bense biraz geride gülmekten spazm geçiriyordum. Güldüğümü , fazlaca güldüğümü duyunca Eylül'ün kıza attığı ölümcül bakışları atıp beni kendime getirdi. Ne var yani biraz eğlendiysem?"Ama abi görmedin mi kızı? Resmen seni götürecekti iki lokmada."
"Saçmalama. Hem sen olsanda olmasanda ben götürüyorum birilerini iki lokmada."
"Bari benim yanımda yapma abi!"
"Tamam tamam. Sus."
Eylül bana dönüp "var mısınız tekila yarışı yapmaya?" diye sorunca gaza gelip hemen kabul ettim. Ateş de şöyle bir göz ucuyla bakıp 3 tane tekila iştedi."Hadi bakalım." Önce tuzu yalaaa , limonu at ağzınaaa vee shot! "Iyyy çok acı bu!" diye fikrini belirtti Eylül.
"Eh be ufak , madem hiç içmedin niye hemen tekila diyorsun!" diye abisi olarak kızdı Ateş de. Sonra bir an bana baktı. Ben gayet iyiydim. Daha önce içmiştim ve limonla tuzu da oldukça severim. Çarpık bir gülüş atıp "demek ki biz devam ediyoruz. Çekil aradan ufaklık." Bana meydan okudu.
"Iki tane daha." Tekilalar önümüze gelir gelmez aynı sistem işledi ve bu da devrildi. Aradan 10 dk geçmişti ve biz 17.'leri içmiştik. Beni mayalı olan içkilerin çarptığını yıllar önce anlamıştım. Tekila gibileri ise sadece... Ah sanırım başım dönüyor. Hayır hayır pes etmeyeceğim. Ona o çarpık gülüşün gününü göstereceğim. "Alay edersin ha benimle?"
"Alay falan ettiğim yok kendi kendine triplere girme. Dersen ki duralım , duralım. "
"Hahhha bak ne diyeceğim sana. Kaybeden hesabı ödesin genç adam. "
Onaylarcasına başını salladı. Sıradaki bardaklarımız gelirken Eylül ellerini çırpıp "ben demiştim çok eğleneceğiz diye" dedi. O tekilayı bıraktıktan sonra kokteyl ile devam etmek istemişti. Bizse...
18 de bitti. 19 da... ve 20 bile."Bak 28 oldu , hesabın altından kalkamayacaksın." Hâla alay ediyordu benimle. Yenilmeyecektim. Fakat bu öğürme isteği...
"Allah seni kahretsiiinn!!"
Evet evet az önce milyarlık takımın üstüne kustum.