yirmi yedi

94 11 0
                                    


"O ne demek ya?"

"A-adam resmen," sesim benden habersiz titredi, gözlerimden akan yaşlarla nefes almaya çalışarak dudaklarımı birbirine bastırdım. Lafımı tamamlamaya çalışarak konuştum, "resmen istemiyor beni..."

"Saçmalamasana sen bi', dur bir dakika, hiç açıklama yapmadan mı dedi bunu?"

"İşte... Dönünce ko-korumalık işime devam edermişim..." dedim sesim gittikçe kısılırken, tüm vücudum da sesimle birlikte titriyordu. Nefes nefese kaldığımdan derin bir nefes aldım, elimin tersiyle ıslak yanaklarımı sildim.

"Bu Jeff'i anlamıyorum, ki gerçekten anlaşılır bir adam değil, bak gerçek diyorum ha!" dedikten sonra adım seslerini duydum telefondan. Odanın içinde dolanıyordu büyük ihtimalle. Sesi kulağa sinirli geliyordu.
"Ağlama."

Dediğini duymamla ağlamam şiddetlendi, hıçkırmaya başladım. Gözlerim sildikçe ıslanıyordu ve bu gerçekten sinir bozucuydu. Tanawat'tan bir süre ses gelmedi, bense hıçkırıklarımda boğuluyor gibiydim.

"Nefes al, Tin. Nefes al. Derin derin nefes al. Hıçkırmaya başlıyorsan sen eğer, uzun süre ağlarsın. Biliyorum seni." dedi sakinleştirici sesiyle. Yatağın üstünde duran pikeyi üstüme sıkıca örtüp sarıldım, dişlerimi sıktım.

Sürekli nefessiz kalıyordum.

"B-bu adamı," Pikeyi sıkı sıkı kavradım, ellerimin arasına alıp sıktım sertçe. Yavaş yavaş pike ıslanmaya başlıyordu, Tanawat'sa cümlemi tamamlamamı bekliyordu bariz. "sevmek niye acı çektiriyor bana?"

"Acı çektiriyor ama ne yaparsın işte, seviyorsun bak." dedikten sonra iç çekti Tanawat. Ellerimi birbiriyle birleştirip oynamaya koyuldum. "Seviyorum, he-hem de çok seviyorum."

Kendi kendime mırıldanıyor gibi olsam da beni duyduğunu, anladığını biliyordum. Burnumu çektim, yine gözlerimi sildim. Şimdiden yanmaya başlamışlardı zaten.

"Ka-kaç gün kalacak orada...?" dedim kekeleyerek, gözlerimi kapattım. Belki az da olsa dinlendirirdi kapatmak. Kafam her anlamda sisliydi, çok yorgundum. Her şekilde çok yorgun.

"Yapma şöyle oğlum ya..."

Sesinde şu an tam ihtiyacım olan, aradığım türden bir şefkat vardı. Beni daha fazla ağlatacak olan ama hoş, hıçkırıklarımı hızlandıracak olan ama sevdiğim bir şefkat.

"Ben bir şey yapamıyorum zaten." diye mırıldandım. Duymasa da olurdu, hatta duymasa daha iyi olurdu. Telefondan yükselen kapı sesini anahtarın sesi takip etti. "Beş dakikaya ordayım."

Gözlerimi silip aramayı kapattım, bildirimlere baktım.

ta nakunta
En son yaşanan tatsız olayı telafi etmek isterim. İstediğin zaman, istediğin yerde.
İstemiyorsan da anlarım.
Açıkça söyleyebilirsin isteğini.

tinnasit isarapongporn (jeff)
yarın bir gün telafi edersiniz
zaten sizin telafi edeceğiniz bir şey de yok

ta nakunta
Var.
Dediğim gibi istediğinde telafi ederim. Yani etmeye çalışırım.

tinnasit isarapongporn (jeff)
yarın bir kahve içeriz, telafi etmiş olursunuz

Çalan kapının sesiyle yerimde irkildim, telefonu kapatıp üstümdeki pikeyi de bir kenara attım. Yataktan koşarak kalktım, kapıyı açıp yüzüme hiçbir şey demeden bakan Tanawat'ın gözleriyle bakışlarımı buluşturmadım.

O da ses etmeden içeri geçti, yatak odasına doğru ilerledik ikimiz de. Perdeler kapalıydı, oda dışardan gelen birinin gözünden bakılırsa çok soğuktu. Dün geceden beridir bu saate kadar hiç kapatmamıştım ve kaç derecede çalıştığını bir tek Tanrı biliyordu.

"Hay ananı satayım..." dedikten sonra kollarını birleştirip kendini ısıtmaya çalışarak bana karşı alaycı bir ıslık çaldı. Umursamadan yatağa oturdum, yanıma oturmayıp komodine karşı yönelen Tanawat'a baktım.

"Bu ne oğlum, kaçta çalıştırıyorsun sen bunu?" dediğinde kıkırdadım buruk buruk. Eline klimanın kumandasını aldı, kaşlarını çattı. "18 ne Tinnasit!?"

"Derece, klima derecesi." dedikten sonra üstüme pikeyi örttüm, sarıldım da pikeye. Tanawat ters, dediklerime mantık yükleyemediğini anlatan alaycı bakışlarıyla yatağa oturdu. "Hasta olacaksın."

"Bana bir şey olmaz." diyerek itiraz ettim ona usulca. Bir şey diyecek gibi oldu, daha sonra vazgeçer gibi gözlerini devirdi. "Anlat. Ne oldu, ne bittiyse."

"Ta'yla buluşmuştuk kafede, sonra bir anda Bay Jeff çıktı bir anda. "Ne istiyorsun Tinnasit'ten?" dedi, sonra da beni Ta'nın yanından aldı. Arabasına bindik, evime bıraktı. So-sonrası da malum işte." dedikten sonra gözlerimi kırpmamla sıcak yaşlar yanaklarıma doğru süzülmeye başladı.

Yine mi başlıyordum ağlamaya, durmamış mıydı gözyaşlarım az önce?

"Siktiğimin mantığını da aklını da bırakmadı bu adam bende. Nerden çıktı bir anda, hızır mı bu anasını satayım ya?" Benzetmeleri yine parlıyordu, gözyaşlarım akarken bir yandan güldüm dediklerine. "Ya çok durmaz gideceği yerde, konser midir nedir neyi varsa halleder gelir. Ağlama artık gözünü seveyim."

"Bilmiyorum ki." dedikten sonra derin derin nefes aldım, bana sarıldı Tanawat da. Ağlamam şiddetlendi tekrardan, gözlerimi kapattım.

-

Telefonu aldım elime, dünyam dönüyordu. Renkler birbirine karışıyor, görseller bulanıklaşıp duruyordu. Gecenin bir vaktinde unutulmuş, kimsenin bilmediği, klasik müziğin sesinin kesilmediği tatlı bir yerde bilmem kaç kadeh şarap içmiştim.

Bilmem kaç kadeh. Alkol bağışıklığım da yoktu gerçi.

"Bay Jeff, Bay Jeff..." diye mırıldandım telefon rehberinde gezerken. Bulduğum gibi gülümsedim ekrana karşı, hızlıca tıkladım isminin üzerine.

Çok çaldırmama izin vermeden açtı. Gülümsedim. "Selam!" dedim uzatabildiğimce uzatarak.

CK ও jeffbarcodeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin