Ateş Çemberi

2.4K 102 105
                                    



Odasını buldu Songül'ün ruhunu çoktan terk eden bedeni. Kafasında susturmadığı sesler, gözleri önündeki binbir hatıralar bırakmadı yalnızlığıyla onu. Boğazında oluşan yumru nefesini keserken gözlerini kapattı Songül, bir kaç damla düştü ardı ardına.

Elindeki siyah şal düştü parmaklarından, yeri boyladı usulca. Üzerindeki kıyafetler gibiydi içi de, simsiyah. Gerçekliğini bile sorgulayamadığı saatler içerisinde acıdan kıvranan bir kadın olarak hala nasıl ayakta kaldığına şaşırıyordu kalbi.

Göğsüne takılan fotoğrafı çıkarmıştı yoldan gelirken, avcunun içerisinde sımsıkı tutarken sanki Sadi'ye tutunur gibi bir hali vardı. Fotoğrafı bıraktığı an kocasının gidişini de kabul edecekti.

Odanın içinde hala onu terk etmeyen kokuyu seçti, daha fazlasını istedi ama ulaşabileceği tek şeyin artık Sadi'nin kıyafetleri olduğunu biliyordu. Gözlerinin odağı oldu yan yana duran kıyafetlerini saklayan dolap.

Adımları kendiliğinden yöneldi dolaba, yavaşça araladı. Kendi kıyafetlerini es geçti, Sadi'nin özenle ütüleyerek astığı gömleklerine baktı. Güç bulmak ister gibi tutundu dolabın kenarından. Bırakmayacaktı kendini, bırakamazdı zaten. Kızı vardı yanında, gözü gibi bakacağı bir kızı. Sadi'den ona kalan tek şey vardı artık; çokça ona benzesin diye dualar ettiği kızı.

Elini gezdirdi gömleğin üzerinde, gözlerinden yaşlar boşalırken çenesi kaskatı kesilmişti sıkmaktan. Ama bu bile engel olamıyordu titremesine.

Gözüne alta konan bir kutu çarptı, dizlerinin üzerine çöktü dikkatle. Titreyen elleri buldu kutuyu.
Kapağını açtığı an karşısındaki manzara ile yutkundu ama boğazındaki acı daha çok belli etti kendini.

Pembe patikler, zıbınlar, Sadi'yle olan birkaç fotoğraf ve bir de zarf vardı kutunun içinde. Onlardan geriye sadece bu fotoğrafların kaldığıyla tekrar yüzleşti Songül. Başını arkaya attı boğulmak üzere olan bedenine nefes aldırmak için. Gözleri kapalı halde biraz nefes almaya çalıştı.

Tekrar kutuya döndüğünde ağlamaktan kıpkırmızı olan gözleri, zarfa uzandı beklemeden. Açtığında kendini bekleyen bir mektup olduğunu gördü. Titreyen elleri zorlukla açtı dörde katlanmış, Sadi'nin yazdığı son satırlar olan mektubu.

Canım kızım,
Bu mektubu okuyorsan ya da annen sana okuyorsa bil ki ben hep seninle, sizinleyim.
Sana kendimi anlatmayacağım Busenaz eminim annen sen sıkılıncaya kadar anlatır beni sana. Ama anlatırken ne sen ne de annen ağlamayacak
söz mü? Zaten annenin anlattığı kadar ne mükemmel bir koca ne de mükemmel bir baba değilim.

Askerdeyken adetti bu mektup yazmalar, bende şimdi sana yazıyorum ilk kez. Neden yazmadığımı da annen sana anlatır mutlaka. Ama sana yazıyorum. Çünkü biz seninle hiç tanışmadık kızım. Bir gün neden babam bana hiçbir şey bırakmadı dememen için yazıyorum bunları. Açıp okuduğunda   sana olan sevgimi benden duymuş olman için yazıyorum.

Annenin evimize geleceğini söylediği günü hiç unutmuyorum, zaten nasıl unutabilirim ki bunu?
Sen iki yaralı çocuğun kalbine konan bir kelebeksin. Bizim çileğimizsin.
Bu hayattan çok bir şey istemedim hiçbir zaman aslında, tek bir şey dışında. Senin varlığını öğrendiğim günden beri tek bir isteğim oldu; seni kucağıma alıp, doyasıya koklamak.

Eğer bu mektubu okuyorsanız ben bunu yapamamışım demektir. Ama o anı yaşamak için her şeyi yapmışımdır, bana kızma olur mu kızım? Anneni de hiçbir zaman üzme, çünkü artık onu hep güldürme görevi sende. Hem annen gülünce çok güzel olmuyor mu? Eminim sende öyle güzelsindir ki.
Bu kutu sana son hediyem değil Busenaz, her doğum gününde benim hediyelerimi amcan sana verecek. Umarım hepsini çok seversin.
Seni çok seviyorum canım kızım

Sözlerimi sana yazarak bitiriyorum karıcığım; Busenaz'a gözün gibi bakacağından hiçbir zaman şüphem olmadı zaten. Senden iki şey istiyorum sadece; asla ağlama çünkü ben seninle geçirdiğim tek güne bile ömrümü vermeye razıydım. Bir de çileğimizi her öptüğünde benim yerime de öp.
Seni çok seviyorum

Seni Bulduğum Şehir | SadgülHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin