8. Gizemin Gölgesi

9 2 2
                                    


Bulutlar, bugün her zamankinden daha anlamlı ve daha tehditkâr görünüyorlardı. Kendimi birkaç saattir bulutları ve gökyüzünü incelerken bulmuştum. Beni içine çeken bu evrende olup bitenleri düşünüyordum. Mektuplar, saklı kutular, gereğinden fazla sıkıcı olmaya devam eden kabuslar. Artık bir şeylere son vermenin vakti gelmişti. Böyle saatlerce bir yere dalıp giderek bir şeyleri yoluna sokamam. Ayağı kalktım saat 18.30' du zaman yine kendini hatırlatmayı başlamıştı. Çantamı dolaptan çıkarmaya çalışırken odanın ne kadar tozlu olduğunu burnumu kaşındıran tozlar belli ediyordu. Çantamın içine birkaç atıştırmalık bir de el feneri koymak geldi aklıma. Odadan çıktığımda Emmily teyzemin mutfakta biri ile konuştuğunu fark ettim. Kiminle konuştuğunu anlamak için mutfağa girdim. Anladığım kadarı ile biri ile baya kötü bir şekilde konuşmaya çalışıyordu. Telefonu sertçe kapattı '' Kimdi o'' dememe kalmadan '' Salak herif, zaten her şeye yetişmem gerekiyorken beni meşgul ettiği konulara bak''. Emmily teyzem beni yanına oturmam için sandalyeyi çekti. Hala bir şey sormamıştım, biraz soluklandığını hissettiğimde '' Emmily teyze bana ne olduğunu açıklamak ister misin?'' ellerini tutuğumda buz kesmişti'' Felix bana önceden gönderdiği paraları geri istiyor, ya şu olanlardan sonra bir de yüzsüz gibi nasıl beni aradığına da anlam veremiyorum '' Emmily teyzemi çaresiz görmek içimi burkmuştu. Ona sarılarak bir şeyleri düzeltebileceğime inandım bir an. '' Olanları duydum Kelvin anlattı annen bana böyle bir durumdan bana asla bahsetmemişti. Bu aralar doğru düzgün konuşamıyoruz boş olduğunda yanıma uğra'' onu bir an annemin yerine geçmiş olarak gördüm '' Seni seviyorum ve uğrarım ama şu an çıkmam lazım'' artık teyzemden ayrılıp evden çıkmak üzereydim ki Emmily teyzem ciddi bir şekilde '' Dikkatli ol''dedi. Cevap veremeden çıktım. Binadan çıktığımda aylardır unuttuğum havanın kokusu burun deliklerimden yavaşça girip ak ciğerlerimi buldu. İçim hiç olmadığı kadar rahattı. Sanki kendi kendimi hapis eden bir tutsaktım. Tam o sırada '' Bölmüyorum değil mi?'' Kelvin şaşkınlıkla ne yapmaya çalıştığımı anlamaya çalışıyordu küçümser bakışları yüzünde şekillendi. Onu umursamadan yola devam ettim '' Nereye'' dedi bu sefer arkam bir dönük şekilde '' Annem ve babamın ofisine'' evet mektuptan sonra evde oturmam beklenmemeliydi babam ofisteki o gizli kasada bir şey bulmamı istiyordu ve bende bulacaktım. Baya bir yol aldıktan sonra dünyanın değiştiğini fark ettim, etrafın daha huzurlu görülme çabası vardı güneş sanki farklı bir umut için çaba gösteriyordu. Bazı şeyler artık bana acı veriyordu o yüzden tek yapabildiğim içimi çekmek oldu. Artık yaklaşmıştım hemen karşı kaldırımın üstünde olan ve her şeyin değiştiği o yer. Annen ve babamın emeklerini vererek yaptığı rasathanesi şimdi eski bir hurda yığını gibi duruyordu. Tam yolun karşısına geçerken koca bir arabanın saniyelik gözükmesinden sonra bellimden birinin beni kavradığını hissettim nefesim kesilmişti. Beni sıyıran arabanın şoförü öfkeli bir şekilde kornaya basıyordu çantam yolun ortasına fırlamıştı arkamı döndüğümde Girayla göz göze geldim onu aylar sonra görmek beni mutlu etmişti ama beni hiç merak etmeyişi de bir o kadar mutsuz etmişti. Çantamı almak için benden hızlı davrandı, aldığında biraz silkeleyip bana uzattı sertçe çektim ağırlığımı koymalıydım beni uzun bir zamandır sormamışlardı sanırım bu aralar insanlara karşı gösterdiğim mesafe iyi olmuştu çünkü eğer bu koyduğum mesafe onların hoşuna gitmese bu kadar uzun zaman ayrı kalmazdık. Bu derin düşüncelerimden kurtulmamı sağlayan Girayın sorusu oldu '' İyisin değil mi?'' Hangi bakımdan iyi olmamı bekliyordu '' Bu soruyu sormak için geç kalmadın mı?'' Bana olan bakışları derinleşti '' Soruya soru ile cevap verilmez, ayrıca şu an olanları anlatmak için iyi bir zaman değil'' benimde Giraya olan bakışlarım artık derinleşmişti. Bir adım yaklaşarak iyice gözlerine sokuldum '' Siz hiçbir soruma cevap vermediğiniz için kafamda birçok soru var açıkçası. Aslında boş ver istemediğin şeyleri duymanın vakti değil'' dudağının kenarının yukarıya kaydığını gördüm, o sırada uzaklaşıp ciddi duruşumu bozmamaya çalıştım. İlerlemeye başladım kısa ama hızlı adımlarla girayla arama biraz olsa mesafe koymaya çalıştım, arkamdan yürümeye devam ettiğini görünce iyice sinirlenmeye başlamıştı. Sinirlendiğimi anladığımdan sanırım biraz daha hızlanarak yanıma geldi '' Baksana Açılay, nereye gidiyorsan birlikte gidelim mi?'' bu soruyu sorması garip gelmişti çünkü rasathane 'nen tam karşısında duruyordum. Gözlerimi devirerek ona kızgın olduğumu belli etmeye devam etmek istiyordum, aslında onun kollarına atlayıp kendimi nedensizce çok yalnız hissettiğimi söylemek istiyordum ama bunlar boşa kürek çekmekten başka hiçbir şey değildi. Kapıyı açmak için çevirdiğimde kapıdan gelen o gıcırtı sesi içime işlemişti. Giray benimle gelmeye devam ediyordu. İçeriye girdiğimde kendimi kötü hissetmeye başlamıştım o an geldi aklıma tüm ışıkların benim için söndüğü o an yüzümü kesik gibi sıyıran o rüzgâr yine geçmişti sol yanımdan. Farklı hissetmiştim o an, sanki annem ve babam hala orada tam karşımda beni bekliyorlardı, kollarını açmış. İnsanın yalnız olması kötü şeymiş, eskiden hep yalnız ve tek başıma olmak isterdim. Girayın sıcak elini omuzum da hissettim. O an beni çokta teselli edebileceğini hiç zannetmiyordum. Ayaklarımı ağır ağır ilerletmeye çalıştım. Aynı zamanda bu ortamda çok fazla kalmak hiç iyi bir fikir değildi, olabildiğince dikkatli kasayı aramaya koyuldum. Polisler her dava gibi bu cinayet davasını da bir kenara atmışlardı o yüzden ofisin çok dağınık olduğu söylenemezdi. Kasayı o kadar iyi saklamışlardı ki benim bile biraz aramam gerekiyordu. En sonunda duvardaki çekmece ile bütünleşen kasa kendini ele verdi. Babam ve annem genelde bu kasayı özel evraklarını saklamak için kullanıyorlardı. Kasayı açtığımda Giray yan yan bakarak '' Cidden şu an para mı araklayacaksın'' ona dönüp yakasından tutum zaten ona yeterince sinirliydim, bir de benim ile aptalca konuşuyordu '' Derdimin para olmadığını ikimizde biliyoruz bence, ayrıca kasaya sadece para mı konur, hem sen benim ile neden geldin onu bile hala anlayamadım'' sertçe geriye ittim. '' Tamam küçük prenses bu kadar kızma'' dediğini duysam da onun ile ilgilenmemek en iyisiydi. Kasa açıldığında tıpkı evde Kelvin ile baktığımız yerdeki kutu gibi bir kutu vardı. Bunlar ne anlama geliyordu asla anlamıyordum ama umarım annem ve babamın beni eğlendirmek için yaptıkları bir oyundur. Bu kutu önceki gibi kilitli değildi direk açılması için kolay bir mekanizmaya sahipti. Kutu açıldığında yine o armayı gördüm bir Anka kuşu. Onu her gördüğümde farklı hissediyordum. İçinde yine bir mektup vardı bu sefer gayet sağlam bir mektuba benziyordu. İçinde katlanmış birkaç kâğıt daha vardı ama benim en merak ettiğim asıl mektuptu. ''Annenden Sana'' yazısını gördüğümde şu zamana kadar okuduğum tüm cümleler bunun yanında hiçbir değeri olmayan cümlelerdi, ellerim titremeye başladı, üzerimde anlamsızlığın verdiği ağırlık ve titreyen ellerim ile mektubu yavaşça açtım. Ama son anda girayın mükemmel bir odak ile mektuba baktığını gördüm, bir an onu engellemek istedim ama sonra vazgeçtim. Giraya olan samimiyetimi ve güvenimi bir türlü kaybedemiyordum. Tekrardan mektuba odaklanarak okumaya başladım.

Karanlığın ArdındakilerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin