Gerçek kurtuluş neydi? hayata gözlerini kapatıp, her şeyi geride bırakıp gitmek, gidebilmeyi seçebilmek, hepsi bundan mı ibaretti? hayatın seni her defasında alt üst etmesine rağmen, ayakta sallanmadan durabilmek miydi yoksa... ona göre ikiside değildi. Ne gitmek, ne de kalmak. O arafta olmayı seçiyordu. Yüreğini her gün işgal eden bu zehir, ne onu alıp götürüyordu ne de kalmasına izin veriyordu. Ayaklarına saplanmış mıh gibi kara çaresizlik, günden güne yaşama hevesini zincirliyordu yeryüzüne.
Zaman, sadece geçen dakikalardan ibaretti. Kimisi için dakikaların önemi yoktu belki, ama hayatı dakikalara bağlı birinin, zamandan başka çaresi yoktu. Her akrep hareket ettiğinde ömründen bir gün eksildiğini bile bile yaşamak zorundaydı.
Asel onlardan biriydi. Daha gencecik yaşında, annesiz babasız kalmıştı. Kadıköyde'ki küçük evinde, yalnızlığıyla beraber yaşıyordu. Yalnızlık, öyle ıssız bir kelime gibi geliyordu ki insana, göründüğünün aksine anlamıyla çok tezat bir kelimeydi aslında, sanki bir bedene hapsolmuş ruh yığını gibi kalabalık ve karmaşa...yani bir o kadar kalabalıktı yalnızlık. Asel, bu kalabalığın içinde, yumak olmuş zihninin parçalarına tutunuyordu sadece.
20 EKİM 2021
Uyandığımda çoktan sabah olmuştu. Hazırlanıp çıkmam için yalnızca bir saatim vardı. Duruşma için oldukça heyecanlıydım. Bu benim ilk davam olacaktı, yıllardır uğraştığım, didinip kendimi parçaladığım onca zahmetten sonra, sonunda hayallerime kavuşmuştum. Bende, BABAM'ın izinden gidip avukat olmuştum. Aynanın karşısına geçip, gururla kendimi izledim. zihnimin karanlık, susuz topraklarında "keşke annemde bu anımı görebilseydi" haykırışlarını, bir tufanla bastırmaya çalışıyordum yine.
Hazırlanıp, arabaya geçtiğimde, günlük kontrollerimi yapıp arabayı çalıştırdım. Sürdüğüm araba, babama aitti. bana ölmeden önce bıraktığı, mirastan biriydi. Ne kolaydı söylemek değil'mi? "ölmeden önce" bunun aslında "öldürülmeden önce" olması gerektiğini haykırıyordu nefesim.
O dosya iki sene önce kapanmıştı. Babamın öldürüldüğünü kendi gözlerimle görmeme rağmen, o alçak adam, tutuksuz yargılanmıştı. Peki bunun sorumlusu kimdi derseniz , SOYKANLAR, koskoca soykanlara gücümüz yetememişti. Sahiden, neye şaşırıyorsam, dünya her zaman adaletsizdi. Güçlü olan her zaman haklıydı bu dünyada.. İşlediği suç ne olursa olsun, eğer gücün anahtarları avuçlarındaysa, hakim onun kıyafetine'de, davranışına'da iyi hal etiketini yapıştırmak için can atardı. Ama her şeyden önce iyi ve soylu bir ailesi varsa, işte o zaman onu kırk zebani bile zincirleyemez'di hapishaneye.
Zihnimin karanlığında, yüzyüze boğuşurken, korna sesiyle kendime geldim. Adliyeye bir sokak kalmıştı. İntikam ateşiyle, yanıp tutuşan bedenimi, camı açıp özgür bırakmak istedim. Adliyeye geldiğimde, doğruca duruşma salonuna geçmiştim. Mahkeme'nin başlamasına yaklaşık sekiz dakika vardı. Cübbemi giyip saçlarımı son kez düzelttim. Müvekkilim Esma hanım'ın kapıdan girişini görmemle beraber, yüzünde'ki o mutlu gülümseyiş biraz olsun gerginliğimi azaltmıştı.
Esma hanım senelerdir kocasından şiddet gören bir anneydi. Onca sene, kocasının ona hem psikolojik, hem fiziksel şiddet uygulamasına izin veren, belkide binlerce kadından sadece biriydi. Ona bu cesareti veren, biricik kızı olmasaydı, belkide bu dünyadan adı, sessizce silinen onca kadından biri olarak göçüp gidecekti.
Artık zamanı gelmişti. Karşımda yaptığından pişmanlık duyan bir adamı bırakın, yaptığı şeyden gurur duyan adamın o iğrenç bedenine odaklanmıştım. Duruşma başladığında, müvekkilimi er meydanında'ki okçu misali savunmaya geçmiştim bile, amacım davanın daha fazla uzamadan bu aşağılık adamın hak ettiği cezayı bulmasıydı....
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KUYU(+18)
Dla nastolatkówPamir Soykan aşık olduğum adam, şuan karşımda gözlerime bakıyordu, onca geçen seneye rağmen halâ ilk aşkla...ruhumun bedenime ağır geldiğini gören bacaklarım ona doğru itiyordu beni. Ben kendi sonumu kendim yazmıştım. Ben Asel harmanlı, çoktan öldür...