5: Düğün.

56 2 0
                                    

Beşinci bölüm.

Balkonun ucundan hafifçe sarkıp Hira'ya doğru elini uzattı Müjgan. Yaklaşık yirmi dakikadır birbirlerine şebeklik yapıyorlardı. Şimdi de birbirlerine ellerini uzatıp yetişmeye çalışıyorlardı. "Müj, kurtar beni bu canavardan," canavar dediği de annesiydi. Düşmesin diye belinden sıkıca tutmuştu.

"Yetişemiyorum fıstığım, özür dilerim," Hira üzgün üzgün elini çekip doğruldu. Suratını asmış Müjgan'a doğru bakıyordu. "Ben çok sıkıldım," dedi Hira. Şundan emindi ki etrafındaki kimse onun böyle suratını asmış görmeyi sevmiyorlardı. O da bilerek bunu yapıyordu.

Müjgan masayı hazırlayan abisi ve kardeşine baktı. Masada fazla bir eksik kalmamıştı, bir tabak daha konsa bir şey olmazdı.

Kafasını gülümseyerek Hira'ya çevirdi. "Bize gelmek ister misin? Birlikte yemek yeriz sonra da yürüyüşe çıkarız," Hira yerine zıplayarak etrafında döndü. "Olur!" Seniha hemen araya girdi.

"İftardan sonra gidersin, birazdan baban gelecek hem. Müjgan ablanlara iş çıkarma şimdi."

"Ne iş çıkarması Seniha abla. Her zaman gelen biri Hira," küçük kız hızlı hızlı kafasını salladıktan sonra sıkıca annesine sarıldı izin vermesi için. Zar zor aldığı izinle birlikte üstünde ince ceketiyle aşağı indi ve yolun kenarından Müjganların evine geçti. Kapıda onu bekleyen Müjgan'ı görünce sarıldı. "Hoş geldin fıstık."

"Hoş buldum Müjcüm," Müjgan dediğine kıkırdarken mutfaktan çıkan Cihangir'i gördü. "Bize bir merhaba yok mu Hira?"

"Merhaba Cihangircim," herkese adıyla hitap ediyordu. Dört yaş sendromu onda kimseye abi, abla dememeyi öğretmişti. Akrabası olunca abla, abi diyordu ama mahalledeki hiçbir gence veya çocuğa asla demiyordu.

Müjgan'ın kucağında balkona çıktıklarında Sude'nin masaya çoktan oturmuş olduğunu gördüler. Müjgan ve Hira, ezan okunana kadar oynamaya devam etmişlerdi. Bu sırada çapraz evden Kutay onları izliyordu. Müjgan Hira'yla oynamaya başladığından beri orada durmuş onları izlemişti. Ne kadar ona arkası dönük olsa da yan profilden az da ola görmüştü yüzünü.

Kimse çakmasın diye masada duran romana uzandı elleri. Sanki okuyormuş gibi yaparak genellikle Müjgan'a bakıyordu. Saf ve güzel bir gülüşü vardı Müjgan'ın. Tabii ona göre. Diğer insanlara oranla büyük olan gözleri ona çok yakışıyordu.

Birkaç saniyeliğine elindeki kitaba baktıktan sonra bakışlarını tekrar Müjgan'a döndürdü. Kahkaha atarak Hira ile ilgileniyordu. Bu sefer umursamayıp kitabı masaya koydu ve elini yumruk yapıp çenesine dayadı. Hiç kimseyi umursamadan sadece onların balkonuna bakıyordu. Göz hapsine aldığı Müjgan'ın bütün hareketlerini saniye saniye beynine kazıyordu. Onun doğal halleri Kutay'ın o kadar hoşuna gidiyordu ki bıraksalar saatlerce izlerdi Müjgan'ı.

Evlerinin önünde tanıdık sivil polis aracının durmasıyla kimin geldiğini tahmin etti üç kardeş. Babalarının yakın arkadaşı Ali Bey. Hira da dahil dördü de aşağı indi. Ali Bey elindeki üç kavanozu, üçünün de eline tutuşturdu. "Salça reçeli. Hanımın annesi memleketten göndermiş bir sürü. Ben de size getireyim dedim."

"Sağ olasın Ali amca, ne gerek vardı."

"Hadi hadi çok konuşmayın yukarı çıkın, birazdan ezan okunur," dediğinde dördü de başını sallayıp vedalaşarak yukarı çıktı. Bayılırlardı Ali amcalarına. Kafa adamdı, onlarla uğraşır, güldürürdü.

Balkona adım attıkları gibi ezanın okunmasıyla Müjgan yanındaki boş sandalyeye Hira'yı oturttu ve tabağını önüne koydu. "Hepsi bitecek ona göre. Yoksa yürüyüşe gelemezsin."

MUÂŞAKAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin