Arabanın taşlı yollarda giderken oluşturduğu sarsıntıları umursamadan kafam omzumda mayışmış bir şekilde uyuma taklidime devam ettim. Bu numarayı karşımda duran ikilinin ne kadar yediği ise tartışılırdı.
Skandal olayla bir leydiye hiç yakışmayacak şekilde Nathan'a arkamı dönmüş hızla arabaya binmiştim. Bu çocuk ne yaptığını sanıyordu. Niye böyle tuhaf davranıyordu. Yaptığı şeye çok sinirlenmiş ve düştüğüm durumdan dolayı çok utanmıştım.
Ailesine yardım eden ailenin en büyük oğlunu ayartan basit kız... Kim bilir hakkımda ne dedikodular çıkacaktı. Daha da doğrusu Helen'in... Ölüme sanki bir adım daha yaklaşmıştım.
Ayrıca böyle bir hareketi belki o Aldor isimli çocuktan beklerdim ama Nathan karakterinden asla.
Her ne kadar garip davransa da Nathan, Katherine yi sevecekti. Bu hareketle resmen ilerde dilden dile konuşulacak aşkına gölge düşürmüştü.
Gelecek artık benim bildiğim gibi mi gidecek emin değildim. O yüzden geleceği düşünerek hareket etmeyi bırakma kararı aldım.
O olaydan sonra ise Kanan da merkeze gelmek istediğini ve bize eşlik edip edemeyeceğini sordu. Nazeketen dahi olsa böyle bir şeyi kabul etmek istemesemde belli ki amcam benim gibi düşünmüyormuş.
Ve yola çıktığımız iki günden beri ikisiyle de olabildiğince az muhattap olmuştum. Saraya yarım gün falan kalmış olduğunu söylüyorlardı.
Kanan arada bana laf sokup dalaşmaya çalışsa da onu itinayla duymazdan geliyordum ya da gelmeye çalışıyordum. Agor'un ise içinden çıkıp her yanımı saran sevgisiyle nerdeyse boğulmak üzereydim.
Takıldığım tek nokta ise Kanan ve Lord Agor'un baya samimi sohbetleri idi. Bunlar kitapta yan yana bile zar zor geliyordu. Karşımda gördüğüm ikili ise anlatılandan çok daha yakınlardı. Tuhaf.
Ve farkettiğim bir diğer ayrıntı ise onlar farklı bir şekilde konuşuyordu. Ve bende konuşuyordum. Garip olan ise onların dilinde yazılan şeyleri okumayı bilmediğim gibi konuştuğum gibi yazamıyordum da. Bunu Helen'in daha okuma yazma öğrenmemiş olmasına yordum.
Kendi dünyamın dilini ve yazımını hatırlıyordum. Ama gün geçtikçe senki diğer hayatımdaki anılarımın üstü puslu bir camla kaplanıyor gibiydi. Yüzler yavaş yavaş silinmeye başlamıştı. Mutluluklarım, hüzünlerim...
İki gündür aslında buna kafa patlatmıştım. Bunun önüne geçmeliydim. Çünkü kim olduğumu unutmaktan hiç böyle korkmamıştım. Aklıma ise tek bir çözüm geliyordu. Ama bunu diğerlerine nasıl açıklayabilirdim bilmiyorum.
Araba sürücüsünün seslenmesi ile gözlerimi açtım. Susup sese dikkat kesilen ikiliye bakıp bende dinledim.
-Imparatorluk ve merkez kasaba göründü efendim!
-Çok yorgun musunuz çocuklar? İsterseniz yakınlardaki bir Han' da ufak bir mola verebiliriz. Yeme içme için.
-Ben dinlenmek isterim amca ama prensesimiz ne ister bilemem? Yiyebilir mi ki bir handa yemek?
Daha ben tepki veremeden benim adıma konuşan Kanan'a bakma zahmetine bile girmeden direkt Lord Agor'a dönüp baktım. Hafif bir tebessümle bana bakıyordu. Neden gülümsediğini bilmesemde gülüşü bulaşıcıydı. Bende ona kocaman gülümsedim.
Yavaşça konuşmaya başladım.
-Kurt gibi açım amcacım:) Hem hayvanlarda biraz mola verse iyi olur yorgun düşmüş olmalılar.
-Haklısın sevgili yeğenim:)
Yakın zamanda mola yerinde durduk üçümüz de sade siyah renkte pelerinleri üstümüze giyerek arabadan indik. Amcam önden giderek bize beklememizi söyleyerek yanımızdan ayrıldı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KAYIP KRALLIĞIN VARİSİ
Fantasia" Ahlakın güzellik standartları vardır. Bir böceği öldürürsen bir kahraman, bir kelebeği öldürürsen bir katil ilan edilirsin." Normalde okuduğunuz reankarne kitaplardan farklı olduğunun garantisini veriyorum. DİKKAT! BAĞIMLILIK YAPAR;) SHOPİLER İÇE...