Gülüyordu. Yaptığı tek şey uykulu gözleriyle bana bakarak gülmekti. Başparmağını dişlerinin arasına almış, ısırıken bana bakıyordu hâlâ. Gülerek. Az önce aramızda geçenler sanki olmamışçasına davranıyordu.
...
Her sabah olduğu gibi, bu sabah da kahvaltımı yumurtalı sandviçle yapıp evden çıktım. Evim iş yerime fazlasıyla yakındı, on beş dakikada vardım. Asansör beklerken diğer çalışanlarla kısa bir sohbetin ardından ellerimi cebime koyup dudaklarımı ceketime gömdüm, Noel arifesine bir ay kalmıştı ve soğuk kendini yavaş ama sert bir şekilde gösteriyordu. "Günaydın Bay Kim." Duyduğum sesle gözlerimi sağıma çevirdim. Birimimizin genç ve yakışıklı çalışanı Oh Sehun'du. Gün içindeki tek diyaloğumuz 'Günaydın.' olurdu.. tabii bir de 'Sıkı çalıştınız, iyi akşamlar.' vardı.
Asansöre binmem için yol verdi, arkama geçti. Altıncı katta diğer on kişi indi, yalnızca ikimiz kaldık. "Bugün takım yemeğimiz var, katılmak ister misiniz?" Dudaklarımı dışarı çıkarıp gülümseyerek karşılık verdim. "Teşekkür ederim, katılmasam daha iyi olur sanırım. Tanıdığım pek kimse yok çünkü." Biraz durdu, dudaklarını birbirine bastırıp başını salladı. "Baekhyun sunbae ve Jongin geliyor, onları tanıyorsunuz. Ayrıca, diğerleriyle kaynaşmanız için iyi bir fırsat olur, diye düşünüyorum. Eğer planınız yoksa bize katılın.. lütfen?" Zahmetsizce yakışıklı, kim onu reddedebilir ki?
"Peki.. madem ısrar ediyorsunuz, sizi kırmak istemem." Genişçe gülümseyip başını salladı. Asansörden indik. "İş çıkış saatinde toplanıp gidiyoruz." Başımı salladım, asansörden indik. "O zaman.. iyi çalışmalar." Başını hafifçe eğip gülümseyerek yanımdan ayrıldı. Masama oturur oturmaz sandalyesiyle yanıma fırlayan Jongin'e döndüm. "Sehun ile mi geldin? Birbirinizi tanıyor musunuz?" Başımı iki yana sallayıp paltomu çıkardım. "Denk geldiniz yani.. öyle mi?"
"Hattâ beni akşamki takım yemeğine davet etti, mecburen kabul ettim..." Kollarını birbirine bağlayıp gözlerini kısarak bana baktı. "Hey! Biz çağırırız, gelmezsin. Ama o çağırınca itiraz etmeden kabul ettin. Sana inanamıyorum!" Önümüze koyulan iki kahveyle başımızı kaldırdık. "Demek, Oh Sehun'un yemek teklifini kabul ettin ha? Kim Junmyeon, neden böyle oldun sen?"
"Onun kadar yakışıklı olmadığımız için mi bizi reddediyorsun? Ama biz senin en ama en yakın arkadaşınız hyung." Baekhyun yanımdaki masasına oturup cıkcıkladı. "O zaman bundan sonra en yakın arkadaşın da Sehun olsun bari..." Gözlerini devirip kahvesini yudumladıktan sonra bilgisayarını açtı.
Saat bire kadar iki toplantıya girdik. Ne zaman Sehun'la göz göze gelsek bana gülümsedi, fotokopi odasında, koridorda, her neresi olursa olsun ne zaman denk gelsek gülümsedi.
Herkesin onu sevmesinin nedeni belliydi: Sıcakkanlı ve güzel bir gülümsemeye sahipti. Herkese yardım etmeyi seviyordu, fazla bilgiliydi. Büyük küçük kim olursa olsun iyi anlaşıyordu, leb demeden leblebiyi anlıyordu.
"Bay Kim.. fazla çekiyorsunuz?" Gözlerimi daldığım yerden çekip ona baktım. Makineyi durdurmuş ve fotokopileri almıştı hâttâ sıraya diziyordu. "Ben hallederim siz işinize bakın." Beni duymazdan gelip kağıtlarla ilgilenmeye devam etti, zımbalayıp verdi. "Hasta mısınız yoksa, biraz solgun görünüyorsunuz?"
"Pek iyi uyuyamadım da durduğum yerde dalmışım.. kağıtlar için de teşekkür ederim ayrıca." Kolumu tutup beni durdurdu, önce kolumu tutan eline sonra da ona baktım. "Öğle arasına girdik, biraz kestirmeye ne dersiniz?"
...
Gözlerimi açtığımda saat sekize geliyordu. "İyi uyudunuz mu?" Hızla doğrulduğumda kolumdan tutup beni yatağa geri oturttu. "İşlerinin çoğunu hallettim, seni soran olmadı.. arkadaşların dışında. Endişelenme." Bana neden böyle davranıyor?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Blue Scarf +Hunho+ ✔
FanfictionJunmyeon ilk kez takım yemeğine katılmıştı, boynuna takılan mavi atkının onu bu denli etkileyip hayatını değiştireceğini bilmiyordu.