Hongjoong stüdyosuna kapanmıştı. Çalışması gerekiyordu ama bir süre önce başka bir şeyle ilgilenmeye başlamıştı. Başlarında kara bulut olmuş o şeylerden kurtulmanın bir yolunu arıyordu. Önce ne olduklarını anlaması gerektiği için aklına gelen her şeye bakıyordu. Mitoloji, eski dinler, cadı ritüelleri, büyüler, lanetler, ayinler... aklına ne gelirse bakmıştı ama yoktu. Belki de internette aramakla hata yapıyordu. Ancak başka nereye bakması gerektiğini bilmiyordu. Arkadan ona sarılan kollarla korktu. Uzun kollar gövdesine sarılıp sıkmaya başladı. Kulağında bir nefes hissetti. "Bunu yapma Joongie."
Seonghwa.
"Hepimizin başını derde sokacaksın." Çocuğun kulağını ısırdı. Hongjoong korkudan hareket edemezken diğerinin elleri gövdesinde dolanmaya başladı. "Neden uslu durup söz dinlemiyorsun?"
"Eğer kaptanın seni susmaya zorluyorsa ona söyle, Hwa'ya yaptığı her şeyin intikamını alacağım!" kendini öne çekip kollarından çıkmaya çalıştı ama yapamadı. Aksine, Hwa kulağının altına öpücükler kondurmaya başlamıştı. Kollarından çıkmak için daha çok uğraştı. Ancak bir el saçına dolanıp da çekince acıyan kafa derisi yüzünden nefesi kesildi. Boynunu daha fazla gerdirip kendine alan açtı. İz bırakmadan öpmeye başladı. Hongjoong ise dişlerini sıkıp geri çekilmeye çalıştı ama diğerinin tutuşundan kurtulamadı.
Seonghwa'nın eli saçından ayrılıp boğazına tutundu. Orayı sıktığında Hongjoong zaten kendini sıktığı için az olan nefesini de kaybetti. Gereğinden fazla sıkıyordu. Boynundaki ele vurup ondan kurtulmaya çalıştı ama yapamadı. Bacaklarını savurdu ama bana mısın demedi. Hwa elini gevşetip diğerinin öne düşmesine neden oldu. Hongjoong zeminde nefesini toplamaya çalışırken bu sefer de karnına yediği tekme yüzünden masasına çarptı. Seonghwa kendini toplamaya çalışan çocuğun başına yasladı ayağını. "Diğer Hwa'ya karşı çok naziksin, sana dokunduğunda kaçmıyorsun. Neden benden kaçıyorsun?" ayağını sertçe ittirip diğerinin başını ezdi. Hongjoong zemine çarpan yanağı yüzünden acıyla bağırdı.
"Ne-nezaketimi hak edecek bi-biri değilsin!"
"Ah, bu çok sinir bozucu." Ayağını çekip diğerinin yanında yere çöktü. Saçından kavrayıp başını kendine çekti ve ön kısmına yasladı. "Ağzını kapatmam gerek, çok kabasın."
Hongjoong elleriyle onu itmeye çalıştı ama tutuşu çok kuvvetliydi. Yüzünü sertçe bastırdığı için ağzı ve burnu kapanmıştı, yine nefes alamıyordu. Yüzünü yana çevirmeye çalışınca Hwa onu yere tamamen yatırıp bacaklarını yüzünün iki yanına yerleştirdi. Ağırlığını ona verip oturduğunda Hongjoong havasızlıktan çırpınmaya başladı. Onun çırpınışı diğerini eğlendirdi. "O kaba dilin şimdi dönmüyor mu?" dedi gülerek.
Odanın kapısı açıldı.
"Hyu-TANRIM! HYUNG!" Mingi koşarak içeri girdi ve Seonghwa'ya resmen çarparak onu itti. Beklenmeyen misafir yüzünden dengesini kaybeden Hwa yana devrildi. Hongjoong derin ve acı dolu nefesleri içine çekti sonunda. Öksürmeye başladığında biri kollarından tutup onu çekti. Başını çevirdiğinde Yunho'yu gördü.
"Soktuğumun veledi!" Seonghwa, Mingi'yi iteledi. Ateş saçan gözlerini Hongjoong'a çevirdiğinde hepsi korktu. Kalktığı gibi koşarak odadan çıktı.
"Hyung, sana ne yapıyordu- neden yüzünde oturuyordu!" dedi Yunho hala abisini sıkıca tutarken.
"Ko-konuşmam kabaymış-" tekrar öksürdü. "Susturmak için yaptı." Yunho'nun yardımıyla doğrulup oturdu. Elini karnına yasladı, sürekli tekme yiyordu o şeyden. Diğerleri koluna girdi kalkmasına yardım etmek için. Hongjoong sandalyesine oturunca diğerlerine baktı, bitap görünüyorlardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
THE DOOR
FantasíaBir anda kötü ikizinizi karşınızda gördüğünüzü düşünün. Size ve sevdiğiniz her şeye zarar veren biri. Gün doğumunda bütün kanıtlarıyla yok olan bir canavar. peki ya sizden başka kişilerin de başına geldiğini öğrenseydiniz? Peki ya çok daha ağır sır...