Lee Jihoon son birkaç haftadır onu koruyan vampiriyle yaşadığı eve döndüğünde bu uzun bir yola çıkmadan önce belki de son eve gelişiydi. Yorucu ve delidolu bir zamandan sonra o an tek istediği dinlenmekti açıkası ve bu süreyi diğer üç vampir ona tanımıştı.
Son günleri o kadar hızlı ve tehlikeli geçmişti ki Jihoon o an için nefes almasına da yaşamasına da şaşırıyordu aslında. Bir yandan Seungcheol'e yüz çevirdiği için kendini dehşet verici bir şekilde suçluyor bir yandan da gidecekleri kasabanın gerçekten kendisine ümit olabileceğini düşünüyordu. Daha doğrusu bunu ümit ediyordu.
O gece son kez evinde uyumaya ve uzun yol için hazırlanmaya gelmişti. Sabaha karşı kızıl ormana doğru yola çıkacaklardı. Buna mental olarak nasıl hazır hissedebilirdi bilmiyordu ancak yanında Soonyoung'un olmasına güveniyordu. Bir önce yarın için dinlenmeli ve yarın yolculuklarına hazır olmalıydı.
"Onlarla gitmek konusunda emin misin?"
Jihoon onlarca kez sorduğu soruya tekrar aynı cevabı verdi.
"Evet, Jeonghan ve Joshua da bizimle gelecek. Bunu tekrar tekrar sormana gerek yok."
Soonyoung evin içinde önünü kesti onun.
"Jihoon anlamıyorsun."
O an için uyuma planını birkaç dakika öteleyip sözleriyle ikna etmek için büyük bir çaba gösteren Soonyoung'a baktı.
"Neyi anlamıyorum?"
Jihoon onu anlamamazlık etmiyordu aksine ne kadar kalabalık olurlarsa o kadar güvende olabileceklerine inandığı için o ikiliyi yanında istiyordu. Soonyoung'un halen tamamen güçlü olmadığı ve kendisi de bir işe yaramadığı için yanında iki kont bulundurmanın tamamen avantajları olacağını bildiğinden yanlarında olmasını istiyordu.
"Ne kadar değerli olduğunu."
Duraksadı ikisi de. Jihoon ondan böyle bir şey duymayı beklemediği için şaşırdı ancak belli etmemeye çalıştı. Soonyoung ise düşündüğünün aksinde gerçeği açıkladı.
"Kanının ne kadar cezbedici olduğunu ve vampirlere neler yaptırabileceğini bilmiyorsun. Senin gibi birini bulmak milyonda bir ihtimal Jihoon. Bu fırsatı asla kaçırmak istemeyeceklerdir."
Sözlerinde haklılık payı olmadığını söyleyemezdi. Varlığının ne kadar tehlikede olduğunu da biliyordu ancak onlar için hayatlarını kurtararak yapabileceği en büyük iyiliği yapmıştı ve bu iyiliğin karşılığını bekliyordu. Büyük bir saflıkla.
"Başka şansımız yok."
Onun düşüncelerinin arkasına kendininkileri de anlatmak ve onu ikna etmek istedi.
"Eğer tek başımıza yola çıkarsak ne kadar şansımız olabilir?"
Soonyoung abartılı bir şekilde göz devirdi.
"Taraf değiştirmeyeceklerini nereden bilebiliriz?"
Bilemezlerdi tabiki de ancak iki kişi olarak hiç şansları yoktu. Bunun farkındaydı ve birazcık şanslarını artırmak için bunu göze alıyordu.
"Bu riski almalıyız."
Konunun gittikçe kızıştığını ve Jihoon'un yorgunluktan tüm tahammül ve duyarlılık seviyesinin bittiği bir noktaydı.
"Hayatın risklerden daha önemli."
O anki tahammülsüzlüğü işe Soonyoung'un sözlerine karşılık verebilecek en kötü cevabı ağzından kaçırdı Jihoon.
"Yaşamak istediğin için hayatımı düşündüğünü biliyorum ama bırak da biraz kendi hayatımı ben düşüneyim."
Sessizlik oluştu. Jihoon ona yaşamak için bencil olduğunu ima edecek kadar düştüğüne inanamayarak baktı ona. Soonyoung tamamen ifadesizdi. Sözlerini geri alamayacağını bilse de çaba gösterdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Your Heart Got Teeth | Soonhoon
Hayran KurguDünyanın ırkçılığı sona ermesini sağlayan şey barış değildi. Savaş değildi. İnsanları bir bütün eden ve onları birbirleriyle birleştiren şey insanlıktan çok daha farklı bir şeydi. İnsanlar onlara vampir demeyi tercih ettiler. Onları tehlikeli görd...