Hepinize merhaba. Geçen yıldan kalan bu hikaye burada da dursun istedim, Çapulcuların yerini tutmaz ya, yine de şey yapın siz ama. :D This is PARRY! :)
Anlayacağınız üzere, Pansy'yi Lucy Hale, Harry'yi ise Daniel Radcliffe olarak düşündüm. :)
********
Dumbledore'un Ordusu'nun dağıtılmasından sonraki haftalar, Harry için oldukça berbat geçmişti. Cho Chang'le olan ilişkisini bitirmiş, başlarındaki Dolares Umbridge belası yüzünden rahat hareket edemez olmuştu. Bu da yetmezmiş gibi, uçması bile yasaklanmıştı! Şimdiyse, gecenin 2'sinde, insanlar bilmemkaçıncı uykularında, farklı rüyalar arasında dolaşırlarken, Altın Üçlü'nün diğer iki üyesiyle beraber Ortak Salon'da şöminenin karşısına tünemiş, oturmaktan başka yapacak bir şeyi olmadığı, daha doğrusu yapılan kısıtlamalar yüzünden yapacak bir şey bulamadığı için sıkılmakla meşguldü. Buna daha fazla dayanamayacağını fark ettiği an, Harry sıkıntı dolu bir nefesi daha dışarı üfleyip ayağa kalktı,
"Ben gidiyorum." Onunla beraber Hermione ve Ron da yerlerinden kalkmışlardı.
"Nereye, Harry?" Diye sordu Hermione. Harry, onun yapması gereken ödevlerden söz açacağını ve birkaç tehditle onu ödevlerini yapmaya ikna edeceğini biliyordu. Bu yüzden hızlı davrandı.
"Biraz rahatlamam gerekiyor." Dedi. "Biraz dolaşıp geleceğim." Bunun üzerine Ron kendisine doğru bir adım attı,
"Ben de geliyorum, yalnız kalmanı istemiyorum." Harry, onu karşı bir hamleyle itti ve birkaç adım gerilemesine neden oldu,
"Yalnız kalmam gerekiyor. Gerçekten. Gelince tekrar konuşuruz, söz." Umbridge geldiğinden beri cebinde taşıdığı görünmezlik pelerinini üstüne atıp portre deliğine doğru ilerlerken, Hermione'nin son seslenişini duymazdan geldi.
###
Gecenin karanlığında yalnız olmasının rahatlığıyla, üstündeki hayalbozan büyüsünü kaldıran genç kız, onu hep daha rahat hissettiren sahaya adımını attı. Gözlerini kapatıp serin havayı içine çekerken, hemen yanı başında duyduğu garip sesle asasını kaldırıp fısıldadı,
"Kim var orada?" Bir ses duymamak onu sakinleştireceğine, daha da tedirgin etmişti.Sesini yükseltip şansını bir kez daha denedi, "Eğer kim olduğunu söylemezsen rastgele lanetler atmaya başlarım!" Birkaç metre ötesinden gelen sesle irkildi,
"Bir Gryffindor'u lânetle tehdit ederek korkutamazsın, Parkinson." Oldukça tanıdık gelen bu ses Pansy'yi bir an için afallatsa da, onun sahibini fark edince, Slytherinlere özgü olmasıyla nam salan küçümseyici gülümsemesinin yüzüne yayılmasına izin verdi,
"Lanetten korkmayan Gryffindor, tek başına dolaşan bir Slytherin'le yüz yüze gelmekten neden ürküyor?" Bir cevap alamadı ama yeniden bir hışırtı duydu. Harry James Potter, en yakın arkadaşının en büyük düşmanı, asasını kavramış halde kendisine bakıyordu. Pansy, bir adım gerilemek yerine gülümseyerek asasını kaldırdı ve Harry herhangi bir büyü atacak olursa, rahat karşılık verebilecek bir pozisyon aldı.
"Daha kibar selamlaşma yolları bulmalısın, Potter."
###
Harry, ne yapacağını bilemez halde kalakalmıştı. Slytherin'in Prensesi olarak anılan Pansy Parkinson, yalnız başına Quidditch sahasındaydı ve kendisine kafa tutuyordu! Harry, onun canını yakmanın çok da önemli olmayacağına kanaat getirince, biraz konuşmaktan zarar gelmeyeceğini düşündü. Ama bu isteğini belli etmemeliydi,
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Our Little Secret [HP Fanfiction]
FanfictionBu ufak arkadaşlık, onlara ait küçük bir sırdı ve ömürlerinin sonuna kadar, hayat kurtaran bu sırrı kimse bilmeyecekti. [I] Not: http://www.turkfanfiction.net/arsiv/viewstory.php?sid=4263 adresinde de TrueAstir rumuzuyla yayımlanan hikaye BANA AİTT...