19. Bölüm

4.3K 242 33
                                    


Sevgilim yok deyince başımı direkt tabaklardan çektim ve sevinçten çizgiler oluşan yüzümle, yüzüne baktım. Kalbim gümbür gümbür atmaya başlayınca dudaklarımı aralık bırakıp gülümsemekten seğiren dudaklarımı birbirine değdirdim.

"A-anlamadım?"

"Sevgilim yok işte! Sevda'ya sormuşsun ya cevabını vereyim dedim"

İstifimi bozmadan önüme dönüp keyifle kahvaltımı yapmaya devam ettim. Bu sefer lokmalarımın boyutu daha da büyümüştü. Ama aklımdakilerini de sormazsam kendimi yiyip bitirecektim. Ha birde onun yumuşak karnını yakalamışken sormak istedim. Öbür türlü lafları ağzından cımbızla almak zorunda kalıyorduk. Çok dediğim dedik bir adamdı. Kelimeleri tasarruflu kullanırdı. Sanki iki kelam fazla etse üzerine borç yazacaklardı.

"Peki instagram'da ki o fotoğraf?"

"Eski sevgilimin hesabıdır. Birkaç ay önce ayrılmıştık. Sanırım bana inat olsun diye kaldırmamış. Sorularına cevap alabildin mi?" bezgin bir nefes verip sordu.

Ben ise sevinçten kapanmayan dudaklarımla başımı salladım

"İyi! Kahvaltını yap. Bir daha seni dağda bayırda toplamayayım! İkincisi olursa kendini ölümlerden bil" dedi ve homurdanarak kahvaltısını yemeye başladı.

"Benim orada olduğumu nerden biliyordun?"

Cevap vermesini bekledim ama tık yoktu. Yine o soğuk nevale haline geri dönmüştü. Ben ona baktıkça ağzının ucuyla bir küfür savurup kafasını önünden aldı. Keskin gözleriyle yüzüme ters bakışlar attı. Bu bakışları çok iyi biliyordum. 'Kahvaltını yap beni daha fazla kızdırma' bakışıydı.

Kahvaltımızı yaptıktan sonra salonda onun giyinmesini bekledim. Bana birşey lazım olursa çekinmeden aramamı söylediğinde teşekkür ederek kabul ettim. Acaba bana lazım olan ayıp fotolarını istesem bana gönderir miydi?

Şakası bile korkunçtu. Çünkü o vakit gerçekten kendime kabristanda bir çukur kazımam gerekecekti.

Aman neyse işte sonuçta iki iş arkadaşıydık. Birde Burak'la eskisi gibi takılmayı öyle çok özlemiştim ki düşündükçe tüylerim diken diken oluyordu heyecandan. Dakikalar sonra Burak giyindi. Yanıma geldiğinde elimden geldiğince sessiz davranarak koridordan geçip asansöre bindik ve kendimizi dışarı attık.

Dışarı çıktığımızda arabamı ortalıkta göremedim "Arabam nerede?" diye sorduğumda "Murat gelip götürdü" diye karşılık aldım.

"Nereye gelip götürdü? Neredeydi ki?"

Bıkmış bir edayla "Sabah Sabah gerçekten kafamı siktin!! Ne çok soru sordun"

Beni sürekli terslemesi artık canımı cidden sıkmaya başlamıştı. "Altı üstü arabam nerede diye sordum amına koyayım! Ne bu kibir"

"Merak ettiğin cevapları öğrenmek istiyorsan ara Murat'ı sor öğren. Bin tane soru sorma sende. Haydi bin şu arabaya da seni evine bırakayım" dedi ve arabasına geçip bindi. Arabanın kontağını dönderince benim hareket etmediğimi görünce göz ucuyla bana bakarak elini sinirle 'E haydi' diye savurdu. Birleştirdiğim kollarımı çözüp arka koltuklara geçip oturdum.

Sinirle arkasını dönerek elini yakama attı. Sert bir dille "Lan oğlum bana şekilli şukullu hareketler yapma bir daha! Tamam mı bu son olsun" asla tepki vermedim. Yakam bırakılınca önüne dönüp arabanın gazına bastı ve sürmeye başladı. Bir yandan da arabanın ön camından bana ters bakışlar atıyordu.

"Canın sıkkın olunca niye o tepeye çıkıyorsun sürekli"

Onu insan yerine koymadım ve tek bir cevap dahi vermee gereğinde bulunmadım. Dediği gibi sadece iş arkadaşıydık. Bana karşı yaptığı bu saçma hareketlere de bir son verecektim zaten. İyice sinirlerimi bozuyordu.

GözYaşı Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin