Giriş

20 4 2
                                    

İyi okumalar şapşiklerim :)

Best Part- The Score

Karanlık öyle bir kavramdı ki anlatımı yoktu. Karanlığın kendi bir dili vardı. Dünyada yedi binden fazla dil vardı ancak hiçbirine karşılık gelmiyordu. Kimse de onu anlamaya cesaret edemiyordu. Karanlık korkutucuydu, karanlık tek yönlü biletti, karanlık dipsiz bir kuyu gibiydi ancak fazla tutkuluydu.

Karanlık sadece hissedilirdi. Karanlık sadece yaşanılırdı. Karanlık her insanın içinde vardır ancak en büyük karanlığın en masum insanların içinde olabileceğini kim bilebilirdi ki?

Safir Öz, bir insanın hayatında görebileceği en saf erkeklerdendi. İnsanı ağlatacak kadar masumdu. Bugüne kadar...

Kafasının hemen üzerinde cılız, ancak muhattabı olan herkesi aydınlatacak bir ışık vardı. İki defadır sorguya çekiliyordu. Biri polis diğeri savcı tarafındandı ancak Safir ikisinde de tek kelime etmeden gözyaşları içinde kucağında kavuşturduğu ellerine bakıyordu. Kalbinde bir sızı, karnında bir bulantı hissediyordu ancak beyni fazlasıyla uyuşuktu. Gittikçe göz kapakları ağırlaşıyor, görüşü bulanıklaşıyordu. Etrafından o kadar habersizdi ki ne ona atanan avukattan haberdardı, ne de savcının sorularından.

O bu sorgudan korkmuyordu. Tanrı'nın sorgusundan korkuyordu. Safir, babasını öldürmüştü. Tanrı onu hiçbir zaman affetmeyecekti. Safir sonsuza kadar cehennemde yanacaktı.

"Gördüğünüz gibi Savcı Hanım, müvekkilimin ruhsal sağlığı yerinde olmadığından hastaneye sevk edilmesini talep ediyorum. Kendisi ağır bir epilepsi hastası. Bu kadar üstüne gidilirse nöbet geçirebilir. Bunu göz ardı edemeyiz."

Savcı kafasını avukata hiç çevirmedi. Avukatı dinlemişti ancak birkaç dakika daha Safir'e gözlerini dikti. Bir karara varmış olacak ki sandalyesinden kalktı. Hiçbir şey söylemeden odadan çıktı.

Dakikalar birbirini kovalarken kapı tekrar açıldı. Safir ilk defa başını kaldırdı. İki adam ona doğru geliyordu. Gözleri kelepçeyi seçebilecek durumda değildi ancak kolları önünde birleştirildiğinde anlamıştı. Her şey bitmişti. Çeliğin soğuğunu bileklerinde hissedince nefesinin kesildiğini hissetti. Onu ayağa kaldırdılar ve odadan çıkardılar. Safir ne ayaklarının yere bastığını hissediyordu ne de aldığı nefesleri. Nefes alabildiğini bile düşünmüyordu. Aslında bir şey düşünüp düşünemediğinden bile emin değildi. Koridorda birkaç adım atmışlardı ki Safir'in bacakları bedenini taşıyamaz oldu. Safir yürümeyi kesti ve hemen birkaç saniyenin ardından yere yığıldı. Etraftakileri korkutacak derecede vücudunda kasılmalar oluştu. Birkaç saniyenin ardından bilincini kaybetti.

Karakola çağırılan ambulansla hastaneye yatırıldı. Tek bileğindeki kelepçesiyle serum takıldı ancak geçirdiği nöbetin ve yaşadığı psikolojik baskının etkisinde kaldığı için ayılamadı.

Saatler geçmişti ki gözlerini araladı. Elleriyle buğulu görüşünü düzeltmek isterken sadece bir tanesi yüzüne ulaştı. Gözlerini ovaladıktan sonra diğer elindeki kelepçenin farkına vardı. Hatırladıklarıyla aklına binbir soru doluştu ancak hiçbirinin cevabına sahip değildi. Tek bildiği şey cehennemlik olduğuydu.

Safir tekrar gözyaşlarına boğulmadan önce hemşire içeri girip Safir'in bitmiş serumunu çıkardı. Safir sessizce ağlarken tek kelime etmedi. Soru sormak istiyordu, neler olduğunu bilmek istiyordu ancak sormaya dili varmıyordu.

Hemşirenin ardından içeri avukatı girdi. Safir sorguda yaşadığı bilinçsizlikten onun kim olduğunu kavrayamamıştı. Avukat bunun farkına varınca kendini ona tekrar tanıttı. Kenardaki sandalyeye oturup çantasını kucağına koydu. Otuzlu yaşlarının sonunda, kumral ve kısa boylu bir adamdı. Safir'in ceza almamasını sağlamalıydı. Onun kimin himayesinde olduğunu biliyordu. Aksi takdirde hayatından hatta ve hatta karısından ve küçük kızından olurdu.

Karanlığın MahkûmlarıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin