Güneş yüzünü bir kez daha bulutların arasına gizlemeye başlamışken, yürüyüşleri nihayet son bulmuştu. Günün şokunu hiçbiri üzerinden atamamıştı ve yorgunluktan bayılmak üzereydiler. Siteye girerken güvenlik görevlilerine selam verip, adımlarını hızlandırdılar. Apartmanın önüne geldiklerinde herbiri alabilecekleri en derin nefesi alırken, evde ne ile karşılaşacakları hakkında en ufak bir fikirleri yoktu. Asansörde birbirlerine bakıp, susmayı tercih ettiler.
Asansörün kapısıyla, eşzamanlı olarak evlerinin kapısı da açılmıştı. Anneannesinin üzerine kar yağmışçasına beyaz olan saçları ve gözaltlarındaki şişlikler muazzam bir tenasüp içindeydi. Anneannesinin hemen ardından beliren dedesi de ondan pek farklı sayılmazdı. İçeri doğru adım atarlarken, anneannesi bir anda Masal'a sarıldığında genç kız irkildi. Kadına yalan söylemekten nefret ediyordu. Şu an yaşadığı hayatı her şeyiyle ona borçluydu. Bu imkânlara onlar sayesinde sahipti. Derin bir nefes aldı ve konuşma zamanının geldiğini düşündü.
"Tatil biraz erken bitti."
Gülümsemesi tüm yüzüne yayılırken, içinden bunun sahte bir tebessüm maskesi olduğunu anlamamaları için dua etti. Dedesi okuma gözlüğünün üzerinden imâlı bakışlar atarken, kısa ve derin nefesler alıyordu.
"Bu tatilin nereden çıktığını açıklamak istersen Masal, her zaman buradayız. Ayrıca Rüzgâr! Senin bu hâlin ne?"
Anneannesi telaştan ne yapacağını bilemez hâlde mutfağa yönelmişti. Sağ bacağı aksadığı için, istesede adımlarını hızlandıramıyordu. Genç kız mutfağın üst katta olmamasına bir kez daha şükretti. İki katlı olan evleri tamamen ahşap döşemeliydi. Döşemelerin kokusu onu rahatsız etmediği gibi, sevdiği pek az kokudan biriydi. Ev kelimesinin mânâsı oydu hatta. Anneannesi ve dedesi modern insanlardı. Evlerinde antika eşyalara sıkça yer verilse de, günümüz teknolojisi de etkisini sürdürüyordu. Zengin değillerdi. Lâkin durumları kötü de değildi. Babası ve annesinin giderlerken onlara bıraktığı para, yetiyor hatta artıyordu bile. Bu kadar çok parayı nereden buldukları hakkında en ufak bir düşüncesi bile yoktu kızın. Tek bildiği şey babasını özlediğiydi. Sakallarının yanaklarına batışını ve bundan şikâyetçi oluşunu bile özlemişti. Yüzüne buruk bir gülümseme hakim olurken, Deniz'in sarsışıyla kendine geldi.
"Dalıp gittin yine. Neler düşünüyordun iyilik meleği?"
Düşündüklerini açıklamaya kalksa, oracığa dağ olurdu. Ne kendi dertlerini anlatıp yarasını kanatmaya ihtiyacı vardı, ne de bir başkasını kendi sorunlarıyla boğmaya. Gözleri Rüzgâr'ı ararken, anneannesinin peşinden mutfağa gitmiş olduğunu tahmin etti.
"Hiç. Her zaman ki ben yahu. Bilmiyor musun sanki? Her boşluğumda dalar giderim uzaklara."
Birbirlerine bakıp gülümsediklerinde, Rüzgâr anneannesine teşekkür ederek yanlarına geliyordu.
"Anneanne sana tatil detaylarını veremeyeceğim için üzgünüm. Öyle çok ahım şahım geçmedi. Sıradandı. Sıkıldığımız için çabuk döndük. Geldiğimden beri boğazımdaki bandaja takıldığının farkındayım, o şey-"
Yutkundu. Ne diyeceğini düşünüyordu ki, Deniz konuşmaya atladı.
"Masal'ı nasıl sevdiğimi biliyorsunuz. Aslında bayağı vahşi seviyorum. Sanırım ona saldırmışım. Canı çok yanmadı. Rüzgâr biraz kızardığını söyledi ve bizde bandajlamaya karar verdik. Bandajlarken neredeyse ölüyordu, sanırım faz-"
Anneannesinin gözleri fal taşı gibi açılırken, çığlık atmamak için çabaladığı aşikârdı. Deniz'in her şeyi pat küt söylemesi Rüzgâr ve Masal'a çoğunlukla zor anlar yaşatıyordu. Rüzgâr bir anda eliyle Deniz'in ağzını kapattı. Masal şaşkın bakışlarla onları süzerken, dedesi elindeki su bardağını neredeyse yere düşürecekti ki, genç adam seri bir hamleyle bardağı kavradı. İçinde su olmadığı için mutlu olsalarda, şu an batmışlardı ve dibin dibini görüyorlardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yeniden Doğuş
Roman pour Adolescents"Kendi alevlerinizde yanmaya hazır olmak zorundasınız. Nasıl yeniden doğmak isteyebilirsiniz ki, önce kül olmadan?" -Nietzsche