"Etrafında olan güzelliklerin farkında olmalı insan." dedi yumuşak bir sesle. "Hayat sandığımız kadar uzun değil" diye de eklemişti ardından. Kıpırtısız, nefesimi tutmuş dinliyordum onu. Bir anlık dalgınlık tüm güzelliği götürecekmişcesine odaklanmıştım anlattıklarına. Elimde tuttuğum kamerayı kaldırdım yavaşça. Önce yatağının hemen yanındaki pencereden manzarayı çektim. Daha sonrasında da yavaşça ona çevirdim kameramı. Onu çektiğimi fark edince güzel yüzünde sıcak bir gülümseme oluştu. Bir süreliğine baktı kameraya. Daha sonrasında utanıp eğdi başını gülümseyerek. Dışardan gelen güneş ışığı yüzüne çarpıyor, saçlarını patlatıyordu.
Seo-yun hastaneden tanıdığım biriydi. O da benimle aynı hastalığı paylaşıyordu. Bu iç karartan hastane odalarında birbirimize destek olmaya çalışıyorduk. Her ne kadar odalarımız aynı olmasa da şartların el verdiği şekilde birbirimizin yanında olmaya dikkat ediyorduk. Bazen ben onun odasına giderdim, bazen de o benimkine gelirdi. Bazı zamanlar onu göremediğim, durumunun ağırlaştığı zamanlar da olurdu. O korkunç ve sıkıcı bekleyişin ardından yanına gider, nasıl olduğunu sorardım. Her seferinde biraz daha iyi hissettiğini, iyileşiyor gibi olduğunu söylerdi. Söyledikleri benim kendi hastalığımı da yeneceğim inancını güçlendirirdi. Birbirimize söz vermiştik. Bir gün bu hastalığı yenip el ele tutuşarak çıkacaktık bu hastaneden.
Ama olmadı. Seo-yun sözünü tutamadı. Onu görmek için odasına gittiğimde gördüğüm kendisi değil, onun boş yatağı oldu.
oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın lütfen..
ŞİMDİ OKUDUĞUN
the last ten years // chaelisa
Teen Fiction"Ben de evlenmek istiyordum" dedi hıçkırıkların arasında. "Daha henüz... anneliği bile tadamadım." inspired by the last ten years