Moire kalabalığın içine girdikçe daha çok stres yüklenmiş güçlü durması gerekirken çöktükçe çökmüştü. Babası hayattaydı ve tanrının onlara sunduğu en güzel mucizeydi bu. Moire aklına kötü şeyler getirmeye çalışmamaya özen gösteriyor olsa da yine eksik kalmak için bir yola çıkmış gibiydi. Genç kız düşünmeye korkuyordu. Orta yerde sıkışıp kalmıştı adeta... Tanrının kendisini sevdikleriylesınadığı bir başka noktadaydı. Moire nasıl seçim yapsındı... Ağlayıp sızlansa neden diye yakınsa onu gücendirecekti. Seçemiyordu Moire... Şu an ölümü bekleyenin kendisi olmasını istediği bir noktadaydı. Babasının, canından çok sevdiği ailesinin yanında mutluluk duyduğu her an içi yanacaktı genç kızın... Kocasının ardından tıpkı annesi gibi ölmek için gün sayacaktı... Moire yüreğindeki ağırlık ile idam kafesleri arasında Caelanın olduğu yeri bulmaya çalışırken üzerindeki köylü kıyafetleri içerisinde dolanmaktaydı. Laia ve Milanın yanında oldukça hüzünlü ve çoğu belkide kendisi gibi aldığı nefesi sevdikleriyle birlikte kaybedecek olan insanların arasından geçerken... Kafeslerin önünde dua eden ağlayan genç yaşlı köylülerin sevdiklerine uzatmaya çalıştıkları ellere bakarken isyan etmek istemiyorsa da gözünden düşen damlalara engel olamadı genç kız. Ailesi ellerinden geleni yapacaktı lakin ne gelirdi ki elden? Moire kalabalığı yarmaya çalışarak önündeki kafesli arabanın içinde kocasını aramaya koyuldu. Akşam yemeğine et yetiştirmeye çalışır gibi hızlı hızlı görüyorlardı işlerini. Moire meydanı saran kan kokusunu oldukça net almaya başlamıştı. Ortaya kurulan dev kürsüden kesilen başlar taşmış yerlerde dahi görür olmuşlardı. Moire ani bir öğürme ile içinde olmayanı dışarı çıkartırken buldu kendini.
"Moire... İyi misin... Sakin olMoire!" Mila mendinili çıkarıp kuzeninin elini yüzünü temizleyerek ona belinden sarılıp yürümesine destek olmaya çalıştı. "Tanrım... Her daim birşeyler gören Lauranın kör olası tuttu şu sıra!"
Laia kızdan yana bakıp gözlerini devirerek "Bu defa büyük oynuyor!" diye söylendi. "Sanırım O Caelan..." genç kız eliyle bir arka arabayı işaret etti. "Bulduk Moire orada!"
"Ah, Sevgilim..." Moire hıçkırarak kalabalığı hızla ittirip askerlerin onu çekmeye çalıştıkları parmaklıklara yapışır buldu bir anda kendini. "Caelan! Sevgilim!"
"Moire!" Caelan da içeridekileri itekleyip karısının yanına ulaşarak kollarını parmaklıklardan geçirdi ve onu sıkıca sarıp öpüp kokladı. "Burada olmaman gerekirdi Moire..."
"Yanındayım Caelan... Seni bırakmayacağım!"
"Baktığım son gözler seninkiler olacaktı öyle değil mi?" Caelan dudaklarını birbirine bastırıp arkadan Moirei ayırmak için çekelemeye çalışan askerlere rağmen onu sıkıca tuttu.
"Ben artık baksamda göremeyeceğim Caelan... Tanrım ne olur gitme... Ne olur..."
Laia ellerini saçları arasından geçirerek kafasını sıktıktan sonra yeri tekmeledi. Yapacak bir şeyler olmalıydı. Genç kız kalabalığı yararak locaların olduğu bölüme doğru hızla ilerlemeye koyuldu.
---
"Louis..." Ellie kolunu sıkıca tutan kocasından kurtulmanın mümkün olmadığı bir noktadaydı.
"Kımıldama Ellie... "
"Kolumu bırak lütfen." Ellie kendini çekelemeye çalıştıysa da adam bırakmıyordu.
"Gözler üzerimizde Ellie... Hareket edemeyiz beni anlıyor musun! Tabii topluca ipin ucuna gitmemizi istemiyorsak!"
"Öyleyse seyirci kalmak istemiyorum şu manzaraya yeter! Buradan ayrılmak istiyorum hemen!"
"Kımıldamayacağız!" Louis sıkıntı içerisinde babasına baktı. Ian Sinclairin kral ile yaptığı konuşma boşunaydı. Açık açık Caelanı savunabilecek bir pozisyonda değillerdi. Genç adam az ötede duran Markle'ın nasıl oluyor da boğulmamış olduğunu düşünmeden edemiyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KÖRDÜĞÜM
Fiksi Sejarah.Moire Mcleod, o gün en güzel günaydın ile gözlerini açtı ki gün onun için babasının gülen gözlerini görerek başlardı, en güzel yemekten yedi ki onu lezzetli yapan babasının elleriydi, en güzel şarkıları dinledi ki herkesin karga diye tabir ettiği o...