"Kontrolleri yapıyor musunuz sık sık"
"Evet, Haldun bey! Az önce serumu değiştirdik"
Sesler vardı. Ama sesler nereden geliyordu bilmiyorum. Kalkmak istiyordum. Bedenim buna izin vermiyordu. Su istiyordum ama konuşacak takatim yoktu. Aslında bağırıyordum ama sesimi duyan da yoktu.
Peki ben neredeydim? Neden tanıdık sesler vardı? Oysa en son kırbaçlanıyordum. Hemde bir zamanlar, anne ve dede dediğim kişiler tarafından.
🍂Yangın çıkmadan önce
Yüzüm, gözüm kanlar içindeydi. Günlerdir açtım. Karşıma geçip inat olsun diye yemek yiyiyorlardı. Benim ne suçum vardı ki? Beni alıp pedagoga götürdüklerinde ilk seansta Zeynep ablaya dedem ve annemin bana yaptıkları işkenceyi anlatmıştım sadece.
Başka da kimseye birşey anlatmamıştım ki ben. Dedemin ricasıyla Zeynep abla konuşmaları kayıt altına almıştı o gün. Sonra da dedeme göndermişti. Rüstem dedemde onların tutuklanması için, ses kayıtlarını karakola götürmüş bütün gücünü ortaya koymuştu.Benim hiçbir suçum yoktu. Fakat onların gözünde dünyaya gelerek en büyük suçu işlemiştim zaten. Halbuki beni onlar dünyaya getirmişti. Dün, anne dediğim kadın tarafından, yeteri kadar kırbaçlandığım yetmemiş olacak ki birde insan müsveddesi babası tarafından da epey kırbaçlanmıştım. Şimdi de karşıma geçmiş, alay edercesine kendilerine çay yapacaklardı.
"Eh, vur vur nereye kadar torun! Şöyle arada tavşan kanına benzer güzel bir çay içmekte gerek değil mi? Yaşlı kollarım biraz dinlensin. Sonra kalkar seninle biraz daha ilgilenirim. Haa bu son gece keyfini çıkar!!" deyip şeytani ses tonuyla kahkaha attı.
"Suuu" diye fısıldadığım vakit tek kaşı havada asılı yanıma geldi. Elini çeneme götürüp başımı sertçe yukarı kaldırdı
"Anlamadım, ne istiyorsun?"
"Suu, Allah için su ver"
Zar zor konuşuyordum. Gözlerim yediğim yumruklardan kapanmış çok azıyla etrafa bakabiliyordum. Kuruyan kanlar ise dudaklarımı daha da kurutmuştu.
Dün onlar evden çıktığında belki yardım gelir diye bağırmıştım. Böyle olunca var olan sessimde hepten gitmişti. Ara ara titreme nöbeti geliyordu bana. Dayanılacak gibi değildi. Dünde üzerimdeki kıyafetleri parçalayarak sırtımda açtıkları yaralara tuz bastırmışlardı. Bağırdım. Acı dolu çığlıklarım göğe Allah'a ulaşsın! Ulaşsın da beni bu işkencelere daha fazla maruz bıraktırmadan canımı alsın istedim. Ama yok. Sanki ömrüme yüzyıl eklenmiş gibiydi. Kahrolası ölmeyi bile beceremiyordum. Sonra da aşırı derecede bedenimde gezen acıdan bayılmıştım.
"Tabi vereyim! Torunum su ister de vermem mi?" alay ederek söyledi bunu.
Tezgahta duran ve kettleda kaynayan sıcak suyu aldı. Arkama geçerek sıcak suyu bir anda dün tuzlanan yaralarıma fırlattı.
Ardından önüme geldi ve elini çeneme götürüp boynumu kıracak kadar kaldırdı. Benim acımla keyif çattı ve kettle yerine koydu.Gırtlağımdan normal bir insanı sağır edecek çığlıklar koptu. Dudaklarım arasında kaçan tükürükler, mosmor olan yüzümle kal gelmiş gibi onu izliyordum. Gözlerimle daha fazla işkence etmesin diye yalvarıyordum.
Elim ayağım bağlıydı. Milim dâhi hareket edemiyordum. İstesemde edemezdim. Onca acıyla beni bıraksalar dahi yerden kalkamazdım ki! Havanın buz gibi olmasından mütevellit ve üzerimde paramparça olan ıslak kıyafetlerimle bu sefer titremeye başladım. Suyun sıcaklığı gittikten sonra, buz gibi hava tenimi kavurmaya başlıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GözYaşı
NouvellesAnnesinden yediği dayaklar yüzünden gözyaşlarını kaybeden bir çocuk/Genç #1 Sevgi #1 Love #1 romantizm #1 Biseksüel #1 Lgbt #1 Gay #2 Eşcinsel