Bölüm 43

1.7K 68 80
                                    

Korku.. bedenimizi ele geçirdiğinde kendi bildiğini yapan ve yaptıran karşı konulamaz ve kural tanımaz olan tek duygu. Yaşattığı hislerle, ruhumuzu ve bedenimizi ele geçirmesiyle bizi kendisine köle yapabilen hayatın kaçınılmaz gerçeği.

Geçmişimizi ve geleceğimizi etkileyen, vücut bütünlüğümüzü bozan bu karşı konulamaz hisse çoktan köle olmuştu Songül'de.

Titreyen vücudu, kesik kesik çıkan nefesi, dönmeye başlayan başı ve içini kaplayan huzursuzluk hissi ile çok kötü bir durumdaydı.

Telefonda duyduklarından sonra evden nasıl çıkmış, arabaya nasıl binmişti hatırlamıyordu ama yola çıktığından beri aklındaki tek düşünce Emin'nin iyi olmasıydı.

Polis memurunun söylediği son söz kulaklarında sürekli uğuldarken Emin'i kaybetme düşüncesi kalbini sıkıştırıyordu. Direksiyonu sıkı sıkı kavrayan ellerini gevşettiğinde parmak boğumlarında oluşan beyazlık kendini ne kadar sıktığının göstergesiydi.

Olay yerine geldiğinde arabadan hızlıca inip koşarak yöneldi kalabalığa doğru. Ormanın karanlığında cılız sesi tek bir kelimeyi haykırıyordu.

"Emin!"

Kalabalığın önüne geldiğinde yerde yatan siyah ceset torbasını görünce artık bedeninin ağırlığını kaldıramadı bacakları. Dizlerinin üzerinde çöktüğünde üşümeye başlamış, kesilen nefesi yüzünden konuşmaz hale gelmişti.

Polis memurlarından biri yanına gelip onu olay yerinden uzaklaştırmak istediğinde şiddetle ittirdi yanına gelen adamı. "Ben.." dedi kekeleyerek. "Polisim ben de"

Memur sorgularcasına bakarken zor da olsa cüzdanındaki kimliği uzattı Songül adama. Memur kimliğe hızlı bir bakış attıktan sonra dikleştirdi omuzlarını. "Komiserim" dedi duraksayarak. "Teşhis için isterseniz başkasını" dedi ama Songül araya girerek susturdu onu.

"Hayır" dedi sert bir ifadeyle. Çöktüğü yerden zorda  olsa  ayaklandı. Yerde yatan cansız bedene doğru ilerlerken göz yaşları sicim sicim dökülüyordu yanağına. Bedenini esir alan korku bir kukla gibi onu hareket ettirirken zor da olsa ulaştı hiç istemediği o yere.

Ceset torbasının başında duran memur elini fermuarın üzerine koyduğunda sesli bir nefes verdi Songül. Memurun onay istercesine bakan gözlerine kızaran gözlerini sabitlendiğinde hiç yaşamak istemeyeceği o gerçekle yüzleşmek için başlattı geri sayımını.

Ceset torbası tamamen açıldığında istemesizce ellerini yüzüne bastırdı Songül. Hıçkırıklarını baskılayabilmek için ısırdığı dudakları hafif hafif kanamaya başladığında polis memurunun sesi ile zor da olsa çekti ellerini yüzünden.

"Songül komiserim iyi misiniz?"

Evet dercesine başını salladı Songül. Yana eğdiği başını yerde yatak maktule çevirdiğinde kesilen nefesinin arasından küçük bir nida döküldü dudaklarından.

"Bu.. bu adam Emin değil!"


Uzayan işlemleri olabildiğince hızlı bir şekilde halledip eve geri geldiğinde ayakta durmakta zorlanıyordu Songül. Başı çatlarcasına ağrırken, ağlamaktan gözleri yanıyordu. Feryat etmekten kısılan sesi boğuk boğuk çıkmaya başlamış, titreyen ayakları yorgun bedenini taşıyamaz hale gelmişti.

Koltuğa kendini bıraktığında üzerindeki tüm yüklerden kurtulmak ister gibiydi sanki. Ruhunun ağırlığı bedeninin ağırlığıyla yarışırken dışarıdan gelen seslerle irkildi oturduğu yerde.

Koşar adım kapıya ulaştığında Yaver'in kollarında bitkin ve kendinden geçmiş bir vaziyette olan Emin ile karşı karşıya kalmıştı.

Emin'i ilk defa böyle görüyordu Songül. Alkolün verdiği etkiyle ayaklarının üzerinde duramazken "Songül" diye mırıldanıyordu usul usul.

İmkansızı istemek Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin