1

18 3 3
                                    

05.10.23

Ekim ayındayız. Sonbaharın Eylül olamadığı için dışlanan ayıymış. Eylülde romantik yağmurlar, renkli şemsiyeler, kahveler ve kitaplar varmış. Öyle diyorlar. Asla öyle hissetmedim. Kasımda doğdum. Kasım hiç sonbahar gibi gelmedi, benim için yıl yaz ve kış olarak ikiye ayrılıyor. Yaz yaklaştıkça seviniyorum. Aylar o kadar hızlı geçiyor ki bırak ekimi, eylülü, yılbaşına ne zaman nasıl giriyoruz onu bile anlamıyorum. Aylara verilen değer çok farklı, mevsimler çok hızlı geçiyor. Ayrıca mevsimde mevsimi yaşamıyorsun. Yaşamak için başka bir ülkede yaşaman lazım. Yaşam dolaptaki kıyafetlerimin yazlıktan kışlığa geçmesiyle değişiyor.

Hızlı geçiyor farkındayım. Mevsimler de, yıllar da hızlı geçiyor. Hiçbir şeyin değeri kalmadı. Ters bir orantı var fark ettin mi? Bir taraftan soyut ay, gün ve geçici algılara değer veriyoruz, diğer taraftan ne bir fotoğrafın ne de bir parça kıyafetin değeri var. Yaşlı mıyım neyim. Biliyorum değilim, ama değişiyoruz. Değişimin farkındayım. Artık kelimesini artık kullanabiliyorum. Tutamıyoruz zamanı, yuvarlanıyoruz tepeden aşağı. Ondan dolayıdır rüyamda ağlamam. Başlamam gerek biliyorum. Bir ucundan başlamam, devam ettirmem ve pişman olmamam gerek. Bahanem de yok.

Zaman önceden camdı da şimdi akışkan bir kum oldu sanki. Ya da geçen güzel günlerde de kumdu, ben bitmemesi için dua ediyordum sadece. Hatırlayamıyorum bile. Bazen gerçekten hatırlayamamak koyuyor. Onlar da hatırlamıyorlar, biliyorum. İnsan doğası bunu gerektirir, yine de insan duygularına ihanet gibi. Onda neyi sevdiğimi -şu an bunu yazmam büyük bir sorun- veya neden sevdiğimi hatırlamıyorum bazen. Bahaneler uyduruyorum, su gibi düşünceler akıyor, kendime zorla hatırlatmaya çalışıyorum ama gelebildiğim iki adımlık mesafe. Kaybolan duyguların peşinden artık gidemiyorum. İstemediğim için mi? Yeteneğimi kaybettim. Ve yine uyumam gereken bir gece anlaşılmayan satırlar karalıyorum.

'Neden' diye de sordum merak etme. Çok sordum hala da soruyorum. Neden başladık tüm bunlara? Niye bir dolu boya fırçan var ve durmadan içinden geçtiğin kitapların? Yanan kitaplar değil bunlar. Anladım ki bende eksik olan şey yazarlarda da eksikmiş. Veya aynı arzuya sahipmişiz ki her kitabın bir dolu düşünceye kapı açtığını anlayabiliyorum. Okurken yazarı görebiliyorum. Düşünmeye zahmet etmeyen toplumlarda gerekli olan şey bu. Otur ve düşün. Düşünülmeye ihtiyaç var. Yazarı görebiliyorum, çizeri olduğu gibi. Bazen adından anlıyorsun, çektiği çizgiden. Bazen de yazdığı metinden anlıyorsun. Ve biliyor musun çok hoşuma gidiyor sanat eserlerinin açıklamalarını okumak, bunu fark ettim. Yalnız bazen anlaşılmıyorlar. Ya da tam olarak kafama oturtamıyorum. Umarım yazdıklarım ne kadar zaman geçerse geçsin anlaşılır.

Bunu test etmek için açacaktım yeşil defteri. Yeşil defter nerde mi? Burda bir yerde. Ama açıp bakmayacağımı biliyorum. Çünkü odam dağınık. Bu bir sebep. Odam dağınık, defter yapıştırılı ve ben yeniden okumak istemiyorum. Meraktan ölmem doğru, hislerimi yeniler mi? Bilmiyorum test edilmem gerek. Ama açmayacağım o defteri. Kendimle olmayan bir mahkemede yüzleşmem gerek. Dağınık olmayan bir odada hızlı bir şekilde açıp okuyup bitirmek. Fazlasını kaldırmaya vücudumun kendini savunma mekanizması izin vermiyor. Bu aşamadığım bir his.

Ve başlanacak seriler. Resim grupları ve açıklamalar. Zaman mevsimleri bile saymaya yetmezken kendime bahaneler bulduğumu bilmeme rağmen iyileşip çizmeye devam edeceğime inandırmaya çalışıyorum ve oldukça başarısızım. Başarısızlık. Eskiden olmadığım şekilde başarısızım. Bu bir bedel mi? Bir sonuç? Duyguların kapağını kapatamadığım için başarısızım. Kendimi karşılaştırdığımda gördüğüm üzere motivasyondan uzak ve başarısızım. Hayır değilim, ama iyilerden de değilim. Başarısızlığı nasıl tanımladığınıza bağlı. Ve biliyorum, olamayacağım onlar gibi. Olmak da istemeyeceğim.

Tüm bunlardan kime ne? Bu kendim hakkımda kendime yazdığım bir mektup. Tıpkı diğer tüm yazılarım gibi. Oldukça fazla üçüncü çoğul kişi ve bilinmeyen özneler kullanılmıştır. Sebebi okuyucunun hayatını zorlaştırmak değil, kendime mahremiyet kazandırmak -emin bile değilim- veya belki de teste tabi tutmaktır. İçimdeki sinir sönene kadar nasıl dayanabilirim onu test ediyorum. Çok dayanamam çünkü dağınık odamdan tetikleniyorum. Mümkünse sadece dağınıklık hakkında bir yazı yazabilirim. Ama bilinçaltımda ana karakter hep erkek olarak kalır, çünkü kendime bu sağlıksız ruh halini yakıştırıp dışardan hayal edemezdim.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: May 19 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

benden bana benim hakkımda bir mektupHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin