Yürüyen merdivenlerden, hızlıca aşağı iniyordum. Sinirden ellerim titriyordu resmen. Gözümün önünde yanağı öpülüyor ama Burak efendi yüzünü buruşturup gözlerime bakıyordu. Aras ile dışarı çıkmamı istemeyen herif karşımda kendini öptürüyordu. Kimse de benden sakin olmamı beklemesindi. Merdivenlerin son basamaklarını da inerek dış kapıya doğru yürüdüğüm esnada Burak koşar adımlarla nefes nefese bana yetişip kolumu tuttu.
Kafede bir saniye daha bekleyesim gelmemişti. O kadar da geniş değildim. Benim de bir gururum vardı. Kolumu tutunca elimi omuzlarına götürüp geriye ittim ama faydasız çabaydı. Benden çok daha iri olup daha güçlüydü.
"Bırak lan kolumu!" diye bağırdığımda olayı hafifletmek adına hafif tebessüm ederek "Yusuf, yanlış anladın bir tanem. Lütfen bir dinle beni" diye kendini açıklamaya çalışıyordu hâlâ.
Sinirden alt dudağımı dişlerim arasına kıstırıp deli gibi kıkırdadım. Yani ben şuan yanlış mı anlamıştım. İnanamıyorum sana der gibi bakış atarak başımı seri bir hamleyle diğer tarafa çevirdim. Çünkü biraz daha yüzüne bakarsam yüzünde yumruğumu yerdi. Bende dakikalardır irademi zor tutuyordum zaten
Başımı ona çevirmeden gözlerimi gözlerine çıkardım ve fısıldayarak "Yanlış anladım hmm!!" tırnaklarım avuç içime battıkça batıyordu. Yanağındaki lekeyi görünce daha da öfke sardı bedenimi. Parmağımı yanağına götürüp sertçe sürtüm ve gözünün önüne getirdim. Yanağında hafifte olsa kahverengi ruju duruyordu hâlâ. Amına koyayım onları o şekil görmesem yanağındaki rujla yanıma gelecekti. Bende bu kimin ruju diye sorsaydım kim bilir ne yalanlar uyduracaktı bana. Bende saf gibi kanacaktım.
Gözleri kaçamak oyunlar oynarken bir anda parmağımı tuttu. Tuttuğu gibi de elimi kendime çektim. Ve cebimden çıkardığım mendilimle siliverdim parmağımı.
Hem parmağımı siliyor hemde kendi kendime "Aynen aynen! Bak yanlış anlamışım ben Burak efendi! Senlik bir durum yok yani"
Hırsımı mendilden çıkarır gibi avucumda buruş buruş yaptım ve cebime iliştirip arkamı döndüğüm an biri gözüme çarptı. Dakikalardır bizi dinliyormuş gibi yapan ve sürekli etrafımızı süpüren şapkalı, sıska vücutlu yaşlı birini görünce başımı öfkeyle eğip yanına vardım. Yanına yetişmemle yakasını tutup sırtını duvara yapıştırmam bir oldu. Elimi şapkasına götürüp başından çıkardığımda ne olduğunu anlamayan adam korkuyla yüzüme bakıyordu.
Gözlerimi bir kaç saniye kapatıp yutkundum. Yine onlar sanmıştım. Ağzımın ucuyla kendime küfürler savurup mahçup bir edayla adamdan defalarca kez özür diledim. Adam da sorun yok deyince Burak'a ters bir bakış attım ve dışarı çıktım. Elime telefonu aldığımda Murat'ı aradım. Telefon çaldığı an açıldı.
"Murat gelmiyor musun kardeşim?"
"Tamam geliyorum, nerdesiniz?"
"Arabanın yanına geldim. Gelsene yanıma. Kimse yok ben tekim!"
"Tamam bekle, hemen geliyorum"
Tek kelime daha etmeden arabanın kaputuna yaslanarak telefonu tekrar cebime koydum. Korumalardan biri yanıma gelip su şişesini uzatınca teşekkür ederek kapağını açıp yudum yudum içtim.
Burak ise hala olduğu yerde duruyor bana bakıyordu. Murat nihayet aşağı inince Burak yanına çağırdı. Biraz konuştular sonra farklı yönlere dağıldılar.
Murat yanıma gelip elini omzuma yasladı. "Gel kardeşim" diyerek beni arabanın diğer tarafına götürdü. Çünkü sinirden hafif başım dönüyordu. Kapı açıldığında direkt bindim ve elimi alnıma götürüp ovalamaya başladım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GözYaşı
Short StoryAnnesinden yediği dayaklar yüzünden gözyaşlarını kaybeden bir çocuk/Genç #1 Sevgi #1 Love #1 romantizm #1 Biseksüel #1 Lgbt #1 Gay #2 Eşcinsel