|1| Doğum Günü Çocuğu Oyunu Kazanacak

6.4K 365 412
                                    

Merhaba.

Yeni ficlere başlayıp başlayıp yarıda bırakıyorum farkındayım ama huyum kurusun ki bu huyumu bırakamıyorum.

Akışı az çok aklımda ve konusu yazmak istediğim türden. Bu yüzden canınız sıkılmadan okuyun.

Bana biraz ağır kaçan bir konu olduğunu dile getirmek istiyorum çünkü cinsellik ve bir miktar dalgalı ağırlıklı olacak. Diğer ficlerimde cinsellik değil duygular daha ağır basıyor. Ama bu ficte cinsellik ağırlıkta olacak.

Epey benlik ama alışık değilim yazmaya. Bu yüzden beklentiniz yüksek olmasın.

Ayrıca ficte bol bol Hızlı ve Öfkeli, Tokyo Yarışı esintisi bulacaksınız. Tabii bu ilerleyen bölümlerde ortaya çıkacak diye düşünüyorum.

İyi okumalar dilerim🫶🏻

•••

29 Aralık, perşembe

"Takılıyorum sadece, biliyorsun."

Ağzımın içinden mırıldanırken parmaklarımın arasındaki dalın ucuna ateş tuttum. Anında içime ölümü çeker gibi dumanı çekerken, kapalı havanın altında bana tip tip bakan arkadaşımın şeytancıl gözlerine değdirdim irislerimi. Sarı saçları hafif esintiyle dağılırken yanımızda laflayan ikiliye kısa bir bakış atıp dibime kadar girdi. Boyu benden kısa olduğundan dolayı uçuşan saçları burnuma denk gelirken çenesini saçma bir sinirle sıkıyordu.

Benim yerime endişelenmeye ve benim yerime çok fazla düşünmeye bayılıyordu. Lisenin başından beri değişmeyen bu huyu üniversite ikiye geçmemize rağmen devam ediyordu. Jimin asla değişmeyen belirli huylara sahipti, bu yüzden onu seviyordum. Sürekli bir öyle bir böyle davranan bir insan değildi. Ne derse onun arkasında durur, düşünceleri kolay kolay değişmez, insanın kafasını karıştırmazdı. Bu sebeple de altı yıldır en yakınımdaydı.

"Çocuk sana aşık Jeongguk. Ne takılması? Boşu boşuna çocuğa umut verip onu bir köşeye mi atacaksın?"

Benim gereksiz takıldıklarımı da korumakta üstüne yoktu. Kendimi bildim bileli çapkın bir karakterim vardı. Birileriyle günümü gün etmeyi severdim. Uzun süreli ciddi ilişki dendi mi kaçar, kendime kapanırdım bir süre. Eksiklerimi bilmez, öylesine takılır, doymayınca kendimde sıkıntı arar, karşımdakini nasıl üzmeden bırakırım diye türlü türlü düşüncelere dalamadan iletişimi ya da ilişkiyi keserdim. Hep aynı döngünün içinde oynatılırdım ve asla farklı bir sona sahip olmazdım.

Buna kaderim mi demeliydim, yoksa evrenin bir oyunu mu bilmiyordum lakin bu döngüden asla kurtulamayacağımı da çok iyi biliyordum. İnsanları hep üzeceğimi, suçu hep kendimde arayıp vicdan azabından kendimi yerken bu sırada hiçbir şey yokmuş gibi önüme bakacağımı biliyordum çünkü ben buydum. Dengesizdim, akıllanmazdım ve duygularımın işlevini yitirmesiyle beraber duygusuzdum.

"Jimin niye bu kadar sorguluyorsun? Onu üzecek herhangi bir şey yapmamaya çalışacağım, sadece akışına bırakmama neden izin vermiyorsun?" Diye mırıldanırken bıkkınlığımı ses tonumdan fark etmiş olmalı ki siktiri çekip geriye adımlamıştı.

Bunaltılmaya gelemezdim. Bana karışılması, şu hayatta en sevmediğim şeylerin başını çekiyordu. Birisi bana onu yap, bunu yap, şunu yapma diyemezdi. Sinirden köpürürdüm. Sinirlenince de karşımdakini bu sefer ben bunaltır, susmayı da bilmezdim. İnsan kırmayı sevmezdim, şimdiye kadar da neredeyse kimseyi kırmamıştım ama bazı kaba huylarım da yok değildi işte.

Into It | TaekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin