19. Bölüm

1K 110 36
                                    

Suho abinin planının işe yarayacağını hiç sanmıyordum. Ortalık daha fazla karışacaktı. Ama ona uydum ve Tao'yu aradım.

Ertesi gün Yi Fan evime geldi. Suho abiyi ilk gördüğünde korkmuştu.

"Ne oluyor Jong In. Bu vampir değil miydi? Burada ne işi var?" diye sordu

"Korkmana gerek yok Fan. İçeri geç." diyerek oturma odasına ittim.

Ona da olanları anlattık. Suho abi kararından emindi.

"Tao'nun kendine gelmesini istiyorum. Şuan hayatında bir tek ben varım. Beni kaybettiğini fark ettiğinde değişecektir. Ben inanıyorum Jong In. O kadar umutsuz bakma lütfen. Ona ders vermeliyiz. Kardeşimi öldüremem. Sadece bunu yapabilirim." dedi.

"Biliyorum. Peki sana uyacağız." dedim.

Bir kaç gün sonra okula dönmemizi istedi. Tao nasıl bir yaratıktı böyle? Abisinin öldüğünü söylememe rağmen merak bile etmemişti. 150 yıl kadar yaşamıştım canavar gibi. Ama asla onun gibi birine dönüşmemiştim. Kimseye zarar vermemiştim. Kendimi kaybettiğim anlar oluyordu. Çünkü ben safkandım. Bu yüzden duygu kontrolünde türümüzden çoğu kişiye göre daha zayıftım. Ama yine de sakinleşip kendime engel olmam kısa sürüyordu.

İnsan olarak doğmamıştım ama ailem beni insani duygularla büyütmüştü. Bu yüzden ondan iğreniyordum. Tam bir pislikti. Acımadan en kıymetli varlığımı incitmişti. Abisini öldürmeye kalkmıştı o. Hatta öldüğünü öğrendiğinde umursamadan hayatına devam etmişti.

Suho abinin bedenindeki ağrılar geçmişti. Ama kalbi eskisinden daha fazla acıyordu. Onu saklayabilmek için Yi Fan'ın evine götürmüştük. Sürekli ağlıyordu. Kardeşi öldüğünü öğrenmesine rağmen bir kere bile sormamıştı. Nasıl bir insan bu acıya dayanabilir ki? Ah insan mı? İnsani duygular..

"Onun akıllanacağını düşünmüştüm. En kötüsü de onun için değerli olduğumu düşünmüştüm." dedi. Ne diyebilirdim ki. Teselli edecek bir kelimem bile yoktu.

"Okula gitmelisiniz Jong In. Yine de onu merak ediyorum. Nasıl göründüğünü bana söylemelisiniz." dedi.

"Tamam gideceğiz." dedim.

Ertesi gün okulda olup olmadığını kontrol edecektik. Fakat hayatımda hareket hiç eksik olmuyordu. O akşam telefonum çaldı. Arayan teyzemdi.

"Jong In? Sensin değil mi? Nasılsın?"

Nihayet birilerinin aklına gelmiştim. Neredeyse son 6 senedir konuşmuyorduk. Beni unuttuklarına emindim.

En az yarım saat konuştuk. Teyzem uzun yıllardır Çin'de yaşıyordu. Zaten bu kadar zaman sonra da aramasının kendi çıkarları dışında bir sebebi yoktu. Evlendiği Çin'li adamla birlikte gittikten sonra kimseyi umursamamıştı. Sırrımızı biliyordu. Belki de bu yüzden ailemden uzaklaşmıştı.

İstediği şey ise oğullarıyla ilgili oldu.

"Baekhyun ve Yixing Kore'de okumak istiyorlar. Senin okuluna geçiş yapmaları için onlara yardımcı olur musun? Bir de kalacak yere ihtiyaçları var."

Bunları duyduğumda Çin-Kore ortak yapımı olan kuzenlerim için kalacak yer aradığından beni merak etmiş gibi yaptığını anlamıştım. İsimleri bile gülmeme yetiyordu.Biri Çinli biri Koreliydi sanki.

"Benim evimde kalabilirler teyze. Numaramı ver geldiklerinde arasınlar. Şimdi işim var iyi akşamlar." diyerek telefonu kapadım.

Günler sonra kuzenlerim gerekli evrakları toplayarak okulumuza geçişlerini yapmışlardı. Neyse ki zeki akrabalarım var. Notları iyi olduğu için geçiş sorunsuz olmuştu.

İlk geldiklerinde birbirimize yabancı gibiydik. Kısa süre sonra ise birbirimize tamamen alışmış bir haldeydik. Evimdeki fazla iki odayı onlar için ayırmıştım. Eşyalarını teyzemler haftaya göndereceği için geldiklerinde biraz alışveriş yaptılar. Büyük kuzenimi zaten internetten tanıyordum. Sık sık konuşurduk önceden. Küçük olanla da yeni tanışıyordum.

Hemen sonraki gün ise hep birlikte okula gittik. Yi Fan'ı kuzenlerimle tanıştırdım. Baekhyun bizden yaşça küçüktü. Ama zeki olduğu için sınıf atlayarak bize yetişmişti. Hepimiz aynı bölümde okuyacaktık.

Yi Fan'ın arkadaş canlısı olduğunu bilmesem kesinlikle büyük kuzenime asıldığını düşünebilirdim. Ama küçük olanın da sürekli saçlarını karıştırıp sarılıyordu. Onlarla benden daha samimi olduğu gözle görülür bir gerçekti.

İkisine de alıştıkça gerçekleri anlatmadığım için huzursuz hissediyordum. Çünkü sürekli tehdit altındaydım. Hem kendilerini korumaları hem de olası sorunlara karşı şaşırmamaları açısından Baekhyun'a de Yixing'e de her şeyi anlattım. Yixing Sehun'u tanıyordu. Çünkü bir gün Sehun bizi kamerada konuşurken görünce kıskanıp beni terk etmeye kalkmıştı. Kuzenim olduğuna inandırmak için onunla konuşturmaktan başka şansım yoktu.

Birlikte okulumuza gittiğimiz gün Tao ve Sehun'u gördüm. Ben her şeyi bildiğim için bu kez el ele değillerdi. En azından uzak durduğu için rahattım.

Yixing beni dürttü.

"Şuradaki Sehun değil mi? Senin sevgilin. Onu kaçıran şu yanındaki pandaya benzeyen çocuk mu?" dedi.

Ben tam onaylayacaktım ki saf ve küçük kuzenim büyülenmiş gibi Sehun'un olduğu yere bakıyordu. Bakışlarının Tao'ya doğru gittiğini görebiliyordum. Hepimizin şaşkın bakışlarını üzerinde toplayacak bir şey söyledi.

"O değildir abi baksana ne kadar tatlı görünüyor. Nasıl birini kaçırabilir ki? Sanırım aşık oluyorum."

Bir bu eksikti!

Dönüşüm ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin