yatıya kal

62 3 77
                                    

biraz konuşsak iyi gelirdi
bilmek istemezsin diye söylemiyorum

Kimsem yoktu. Hayır, kelimenin tam anlamıyla kimse kalmamıştı hayatımda. Yirmi bir yaşındaki bir gence göre oldukça yalnızdım. En büyük hayalimdi oysa bu yaşlarımı kalabalık bir arkadaş grubuyla geçirmek. Ama bırakın arkadaşı artık bir ailem bile yoktu. Saatler önce evden kovulmanın verdiği o boğucu hissiyatla iç çektim. Tıka basa doldurduğum çantamla birlikte üst geçidin soğuk zemininde oturuyordum. Hava buz gibiydi, gökyüzü kararıyordu. Aslında tam olarak yaşamak istediğim o ana karakter anını deneyimliyordum. Çaresizliğimi romantize etme şeklim beni güldürürken başımı arkamdaki demirlere yasladım.

Kendimi buradan aşağıya bırakmamak için hiçbir sebebim yoktu.

Gerçekten hiçbir sebebim yoktu, ne duruyordum ki?

Yavaşça ayaklandım. Tamamen ani bir karardı bu. Evet belki dünyanın değil, evrenin en yalnız insanıydım ama bu şey kolay değildi. Kendimi öldürme düşüncesi. Ama ben buydum ya, hep aklıma eseni yapardım. Düşününce mantıklı geliyordu, yaşamak için ne sebebim ne de isteğim kalmıştı. Birkaç saat önce ağlamaktan kendimi harap etmiştim, halim kalmamıştı. Başım deli gibi ağrıyor, vücudum ise soğuktan donmak üzereydi. Ayaklarımın ucunda duran çantaya baktım göz ucuyla. İçinde sadece sevdiğim mangalarım vardı. Hepsini kendi kazandığım parayla aldığım için sadece onları doldurmuştum çantaya. Ama şimdi onların da bir anlamı yoktu. Bir de daha sabah bir şeyler karaladığım defterim vardı, son yazışımmış meğer. Sahiden bunları neden getirmiştim ki yanımda? Sonumun böyle olacağı belliydi. Elimde ne yüklü bir para, ne bir iş ne de kalacak bir yer vardı. Tam olarak evsiz, beş para etmez herifin tekiydim.

Çok yorgundum ama. Hiç enerjim yoktu mesela, ya da herhangi bir isteğim kalmamıştı. İnsanlar beni insanlıktan çıkardıktan sonra kendi özümü kaybetmiştim. Yolumu kaybetmiştim. Başında böyle değildim ciddiyim. Hedeflerim vardı, hayallerim vardı. Bir şeyleri isteyerek yapıyordum, etrafımda beni seven kişiler vardı. Çok uzun sürmedi gerçi, belki bir yıl? Yaşadıklarımı düşününce içim titredi, derin bir nefes aldım.

Bakışlarımı aşağıya indirip fazla trafik olmayan yolu inceledim. Keşke biri arkamdan müzik çalsaydı ve film karakteri gibi ölseydim, en azından bunu hak ediyor olmalıydım. Şu an düşündüğüm tek şey buydu. Sol bacağımı kaldırmak üzereydim ki yine sol tarafımdan gelen çığlıkla dikkatim dağıldı. Yere düşmüş ve acıyla kıvranan kişiyle ilgilenmeden önüme döndüm ve sol bacağımı demirin üstüne attım.

"Pardon! Yardım edebilir misin?"

Diğer bacağımı da demirin üstünden geçirecektim. Ayak bileğimden tutulmasaydım.

"Hey, sana diyorum! Canım çok acıyor, yardım edebilir misin?"

"Vücudumu esnetip manzaranın tadını çıkarmakla meşgulüm, o yüzden başka birini bul."

Ölmeden önce kuracağım son cümlenin bu olduğunu söyleyeselerdi kahkahalarla gülerdim. Hayır hayır, gülme sebebim tamamen komik biri olduğumu düşündüğüm içindi. Ben Choi Soobin, en çok kendimi komik bulurdum. En çok kendime gülerdim. Çünkü bunları bana yapabilecek başka kimse yoktu. Benim de güleceğim başka biri yoktu zaten.

"Etrafına baksana bir, kimse yok. Lütfen hastaneye kadar götürür müsün beni?"

"Biliyor musun, gerçekten de etrafımda kimse yok."

Kahkaha atarak söylediğim şey görüşümün bulanıklaşmasını sağladığında çok üzüldüm. En çok o an üzüldüm, çünkü ölmekten bir adım uzakken gerçekten de kimsem yoktu.

could you love me while i hate myself || yeonbinHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin