"Tebrikler Ember." sesiyle bir anda yerimden sıçradım. Elimdeki bıçağı istemsizce daha sıkı tutmaya başladım.
Hani bir silahın çekildiğini duyarsınız ama o tetiği kimin çektiğini göremezsiniz. Ta ki o silah sizi vurana ve en güvendiğiniz kişinin de silahı tuttuğunu fark edene dek... İşte o an tam olarak böyle hissediyordum. Silahı tutan kişi Valencia'ydı.
"Bir şey söylemeyecek misin?"
Ne söylememi bekliyordu ki. Nasıl bir şeyin içindeydim ben böyle.
"Bu ne anlama geliyor Valencia?"
"Ah, hayır bu beklediğim soru değildi. Asıl soru: Bu parmağı kim kesti ve buraya koydu?"
Eğildiğim yerden yavaşça ayağı kalktım. Ve soğukkanlı olmaya gayret ettim. Durum belki berbattı. Ama oturup ağlamak çözüm olmayacaktı. Bu işin içinden çıkmam gerekiyordu. Suyuna gitmeye karar verdim. Söylediklerini tekrarladım.
"Bu parmağı kim kesti ve buraya kim koydu?" belli ki kimin olduğunu bildiğimi biliyordu şeytani gülümsemesiyle sorumun cevabını almıştım.
"Sence kim? Tanrı aşkına Ember, bu kadar salak olmamalısın." Söylediklerinden sonra bir kahkaha patlattı ve artık onun kafayı sıyırdığına emin oldum.
"Marcus'un parmağını neden kestin? Burada ne işi var!?" diye bağırdım. Kan beynime fırlamıştı. Şokun yerini öfke almıştı.
"Marcus bir hata yaptı! Bu hata onun sonu oldu. Sıra sende." diyerek karşılık verdi. O sırada ikinci bir şok dalgası daha yayıldı vücuduma. Valencia ilk olarak Marcus'un parmağını kesmişti hatta onu alıp bu kutuya koymuştu daha sonra ise Marcus'u öldürmüştü.
Elimdeki bıçağı ona saplamamak için kendimi zor tutuyordum. Ancak beni ne tutuyordu?
"Ne hatası? Ne saçmalıyorsun? Kim öldürülecek kadar büyük bir hata yapar?"
"Bunu ona sorabilirsin. Cehennemin en alt katmanında iyi eğlenceler." dedi ve bir hışımda elimdeki bıçağı alıp boğazıma doğru doğrultu. Hayatımın bütün sahneleri gözümün önünden geçti o an. Bitmesini istedim. Gözlerimi kapattım. Acıya hazırladım kendimi.
Ancak acı hissetmiyordum. Şoktan mıydı acaba? Gözlerimi araladım. Valencia'yı bir el durduruyordu.
"Yapma Valencia, biliyorsun henüz zamanı gelmedi." diyen sesin sahibi İris'ti. Biliyordum. Hepsi bu işin içindeydi. İçimdeki ses tekrar uyanmıştı. Deliriyordum sanırım. Sigaraya ihtiyacım vardı. Sigaram neredeydi benim?
Hayat ne kadar acımasız diye düşünüyor insan bazen. O anda keşke şuan şuracıkta ölsem diye geçiriyordum içimden. İç sesim böyle söylüyordu. Susmuyordu. Tekrar ediyordu aynı kelimeleri. Kafamda yankılanıyordu uçurumun kenarındaymışımcasına.
"Ölürsen hepsi bitecek!"
Erkek arkadaşınızın aslında bir cinayet sonucu öldüğünü öğrenirseniz siz ne hissederdiniz? Hem de en yakın arkadaşınız tarafından. Parmak ve kelebek meselesini de unutmayalım.
Valencia yavaşça bıçağı geri çekti ve bıçağı yavaşça yere bıraktı.
"Bu burada bitmedi. Şimdi olmasa bile çok acı çekeceksin. Ve ben bundan zevk alacağım." dedi manyakça bir tavırla. Sonunda kafayı yedi herhalde diye düşünürken Gwen odadan yavaşça çıktı ve kolumdan sertçe tutup beni yerden kaldırdı. Diğer koluma da İris geçti. Sırf bunun için yıllarca çalışmış gibiydiler. O kadar sert tutuyorlardı ki kolum moraracaktı neredeyse.
"Tanrı aşkına, en azından siz bana neler döndüğünü anlatın."
"Bunu öğreneceksin Ember, ancak şimdi değil. Önce başka bir yere gitmeliyiz." diyen İris'e kafamı çeviremeden etrafı garip bir koku sardı. Yanık gibi kokuyordu. Neler olduğunu anlayamayan ben giderek geriliyordum. En sonunda yavaşça gözlerim karardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mona
Misteri / ThrillerHayat bazen çok zor olabilir. Ember da hayatında onu tek anlayan kişiyi kaybedince kendini toparlamakta zorlanır. Arkadaşları onu bir tatile çıkarmaya karar verir. Bu tatilde Ember bir dizi felaketle karşılaşır. Peki bu felaketlerle nasıl baş edecek?