Telefonu kapattıktan sonra yine Efe tarafından mal gibi ortada bırakılmış olmanın hezimetini yaşıyordu Sinan. Hayatında hiçbir sebep için birinin peşinden koşmamıştı. Genelde kızlar onun peşinden koşardı ve o da Efe'nin ona yaptığını kızlara yapardı. Onlara pas vermezdi. Şimdi yaşadığı şey de neydi ? İlahi adalet falan mıydı?
Mustafa derin derin nefesler alan çocuğun yanına doğru adımladı. Sinan ailesi tarafından ya hep baskılanır yada hep görmezden gelinirdi. Bu iki uç muamele onun karakterini yavaş yavaş paramparça etmişti. Mustafa'nın gücü kendini ve kızkardeşini korumaya yetiyordu. Neticede Sinanla aynı evde yaşayamadığı için onun aile meselelerine müdahale edemiyordu.
Sinansa kendi kendini koruyamamıştı. Sürekli nasıl biri olmanız gerektiğinin size söylendiği, o tarzda bir insan olamadığınızda kınandığınız bir ailede büyümek tam bir işkenceydi. Mustafa bunu çok iyi biliyordu. Mustafa'nın bu konuda taktiği odağını kendine, kardeşine ve arkadaşlarına vermesiydi. En çok ve sadece onları önemserdi. Tüm dünyası bundan ibaretti. Böylece anne babası başta olmak üzere akrabalarından da bu sayede korunuyordu. Onları alanı dışında bırakıp takmayarak. Sinan öyle bir çocuk değildi. Sevgi ve ilgi isterdi. Sevilmemek veya ilgi odağında olamamak ona kendini bir çöpmüş gibi hissettiriyordu.
Dışardan sergilediği sert tavırların aksine çok duygusal, kırılgan bir karakteri vardı. Eğer Mustafa onu Efe ile karşılaştırırsa rahatça Efe'nin daha güçlü olduğunu söylerdi. Bir yıl boyunca yaptıkları işkencelerde Efe'ye psikolojik zarardan daha çok fiziksel zarar verebilmişlerdi. Efe fiziksel açıdan Sinan gibi güçlü değildi belki. Ama Mustafa duygusal açıdan Efe'nin daha güçlü olduğuna emindi.
Mustafa'nın adı gibi emin olduğu bir başka konu daha vardı. O da kardeşinin çok kıskanç biri olduğuydu. Çocukken Mustafa'ya yeni bir şey alındı mı Sinan hemen kızar, küserdi. Onda olmayan her şeyi kıskanabilecek bir yapısı vardı. Mustafa kardeşinin bu yanını sevimli bulurdu ama işte sonuçları görüldüğü üzere tehlikeli olmaya başlamıştı. Çünkü Mustafa onun Efe'yi kıskandığının farkındaydı. Efe'nin ailesini, rahatlığını, mutluluğunu kısacası her şeyini kıskanıyordu. Ona imreniyor, onun yerinde olmak istiyordu.
Yüzüne ufak bir gülümseme yayıldı. Mustafa'ya göre Sinan yavaş yavaş Efe'nin radarına giriyordu. Yani aşık olduğunu düşünmüyordu ama ilgi duyduğu ise barizdi ona göre. Bu ilgi imrenme, onun gibi olma isteği, kıskançlık, hayranlık tarzı duyguları barındırıyordu. Hani hep derlerdi ya 'aşk nefrete ne yakınsın' yada nefret aşka dönüşür diye. Mustafa buna pek inanmazdı. Onun karakterine tersti. O sevginin üstünlüğüne inanırdı. Aşkı sevgi ile bir tutardı, nefret gibi kötü bir duyguyla değil. Ancak bu tarz söylemlerde kastedilen şeyi şimdi kardeşine bakarken anlayabiliyordu. Onun yüzünden okuyabiliyordu. Hayran olduğu için imreniyordu ve bu imrenme kendini gerçekleştiremedikçe yerini öfkeye, nefrete bırakıyordu. Ama temeli hayranlığa dayanan bir nefret gayet aşka dönüşebilirdi.
Sinan bu oyunu ilk teklif ettiğinde bu oyunu istemekteki sebeplerinin kıskançlığın getirdiği intikam duygusu, derinlerde oluşmaya başlayan hayranlığın etkisiyle gelen tanıma isteği ve öyle yada böyle kendini gerçek hissedebileceği oyundan bir ilişkiye duyduğu merak. Merak, kıskançlık, korku, duygusallık. İşte onun kardeşini güdüleyen temel duygular bunlardı.
İşte Sinan tam da küçük bir oğlan çocuğu gibiydi. Mustafa belki de abi olduğu için daha olgundu. Sinanla da abi kardeş gibiydi aralarındaki ilişki. Hemde aralarında hiç yaş farkı olmamasına ve ay olarak Mustafa'nın daha küçük olmasına rağmen. Hatta ikisini yan yana gören biri Sinan'a abi diyebilirdi çünkü Mustafa ona göre biraz daha zayıftı. Ancak işte olgunluk olarak durum tüm bunların tersiydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Fragile Dreams (BxB)
Roman pour Adolescents" Sana bunun nasıl bittiğini söyleseydim. Arkanı döner miydin? Hala ona aşık olur muydun? Yine de güler miydin? "