SAKLAMBAÇ

66 8 6
                                    

Babamdan izin aldığıma hala inanmamış vaziyette arabanın camından yoldaki beyaz şeritleri izliyordum. Herkes kendi halindeydi. Baran telefonundan kampta yapılacak aktivitelere bakıyordu. Sessizliği arabayı onu uyarmama rağmen hızlı süren Koray bozdu:
"Kızlar önce size söylüyorum gece mızıkçılık yapmak yok. Saklambaç oynayacağız. Karanlıkta oynamayı hep daha çok sevmişimdir.
Bunu söyledikten sonra içim itiraz etme isteğiyle doldu. Çünkü küçüklüğümden beri en çok korktuğum şey karanlıkta saklambaç oynamaktı. Hep kaybolacağımı düşünüp ebe yerinden uzaklaşamazdım. Barana baktığımda bu fikri onaylarcasına başını salladığını gördüm
'Tehlikeli olabilir. Ya başımıza bişey gelirse?'diyerek gözlerimi Koray'a diktim.
"Bu kadar korkak olma Aymira" diyerek bana küçümseyici bir bakış attı. Koray'ın bana böyle bakmasından nefret ediyordum. Sözlerimi desteklemesini bekleyen bakışlarla gözlerimi Hazal'a çevirdim fakat dünyadan bi haber rock müzik dinlediğini şiddetli müzikten dolayı anlamam zor olmadı. Bileğimdeki tokayı çıkarıp ona fırlattığımda bakışları bana kaydı ve göz göze geldiğimiz an kulaklıkları çıkararak bana anlamayan gözlerle baktı. Tam onla konuşmak için ağzımı açmıştım ki Koray bütün kelimeleri boğazıma dizdi.
"Bu gece saklambaç oynayalım diyoruz. Ama bazı uyuzlar itiraz ediyor. Şu an onu ikna etmeye uğraşamam. Sen oynarsın değil mi?" Bunları söylerken bir hazala bir de yola bakıyordu.
"Oynarım. Aymira'yı da ben hallederim merak etme" diyerek Koray'a göz kırptı. Olanları izlerken aklım bi kelimede takılı kalmıştı. 'Uyuz'. Uyuzmuş, kendine bak da konuş diyerek cama doğru dönüyordum ki Koray'ın beni duyduğunu anladım. Umursamadan gözlerimi cama diktim. Ne düşündüğünü de merak ediyordum ama bozuntuya vermeden sessizce etrafı izlemeye devam ettim. Dikiz aynasından arkamızdan gelen Damla ve Buğra'nın arabasına baktım. Buğra kornaya bastığında sapacağımız yolu kaçırdığımızı anladım. Koray ani bir U dönüşü yaptı. Baran elindeki telefonu düşürdüğü için kendi kendine homurdandığını duydum. Muhtemelen benim yaptığım gibi Koray'a sesleniyordu. Kamp alanına vardığımızda etraf çok hoşuma gitti. Uzun zamandır şehrin içinede yaşadığımız için ağaçlara hasrettik. İçimden babama izin verdiği için bir kez daha teşekkür ettim.Temiz havayı içime çektikten sonra Buğra'nın sesini duydum.
"Abi buraya çadır mı kurulur. Hadi Koray cahil sen nası kurduruyosun buraya? Toplayın şu çadırı şuradaki düzlüğe koyalım."
Gözlerimi sesin geldiği yöne çevirdiğimde Buğra'nın haklı olduğunu gördüm çünkü Korayların kurduğu yerin eğimi vardı. Aşağı filan yuvarlanmak istiyorlar sanırım diye düşünüp sırıttım. Bir el omzuma dokunduğunda ürperdim ve hemen arkama döndüm. Bu ani tepkime şaşıran Hazal duraksadı.
"Korkma kızım yemicez(!) seni. Çadırı nereye kuralım diye soracaktım?"
'Dalmışım o yüzden korktum. Hadi Damla'nın yanına gidelim de birlikte karar veririz.'
Bunları söylerken içime bir endişe hissi yayıldım bu endişe yüzüme de yayılmış olacak ki Damla bana anlamayan gözlerle baktı ve Hazal'a döndü.
"Kötü bir şey mi oldu? Aymira hiç iyi görünmüyor."
Bu hislerin saçma sapan hisler olduğunu düşünerek kendimi toparladık ve Hazal'a söz hakkı tanımadan lafa girdim.
'Yok, her şey yolumda'
Bizimkilerin kurduğu alanın yan tarafını göstererek 'Çadırı şuraya kuralım mı?' dedim. Ikiside onay verince malzemelerin birazını aldım ve kuracağımız yere yöneldim. Kızlar da arkamdan geliyorlardı. Çadırlarımızı kurduğumuzda akşam saat 10a geliyordu. Soğuk hava bütün bedenimi sarmış beni titretiyordu. Bu halimi gören Koray sırıtarak ateşi yakmaya koyuldu. Her şey hazır olduğunda ateşin etrafına oturduk ve battaniyelerimize sarıldık. Herkes sıcağın verdiği uyuşuklukla yayılırken Koray her zamanki gibi çenesini tutamadı ve sakinliği bozdu.
"Saklambaça başlıyoruz!" dedi bana muzip bir biçimde sırıtarak.
Bundaki gıcıklık hastalık mı yoksa genetik mi filan mı? Kesin genetik hastalık olsa geçerdi diye homurdandım içimden. Bi yandan da ona dik dik bakıyordum.
'Ben yatmaya gidiyorum' diyerek ayaklandım fakat iki yanımdaki Hazal ve Buğra'nın beni oturtması bir oldu.
'Gerçekten bu koskoca ormanda saklambaç oynamayı mı düşünüyorsunuz? Başınıza bir şey gelecek!' diye üsteledim ama kimse benden yana olmadı.
'Çok çocukca davranıyorsunuz' dedim ve doğruldum. Çadırların olduğu yere doğru giderken Koray kolumu tuttu :
"Hadi ama bu kadar uyuz olmamalısın"
Sanki kendi çok normalmiş gibi konuşuyordu ya deli oluyordum.
'Sende bu kadar gıcık!' dememle kolumu ondan kurtarıp çadıra doğru gitmem bir oldu. Arkamdan söylendiğini duydum ama kulak asmadım. Her gece bu kadar ısrar etmeseler iyi olacaktı. Yoksa bu güzel yaz akşamlarında çadırıma tıkılı kalacaktım. Uzun süre bağdaş kurarak oturduğum için bacaklarımın ağrıdığını hissettim. Çadıra daha yayılarak otururken uyku bütün bedenimi sarmalamaya başlamıştı. Bir kaç ayak sesi duydun. Kızlar yanıma geliyorlardı. Ve ben şu an Hazal'ın dedikodularını çekecek halde değildim. Gözlerimi yumarak uyuduğumu zannetmelerini istiyordum. Çadırın fermuarı açıldı ve içeri girdiler. Bakışları büyük ihtimalle benim üzerimdeydi. Kısa bir sessizlik olduktan sonra bir an gözümün bir el tarafından sıkıca kapatılmasıyla nutkum tutuldu. Tam çığlığı basacaktım ki ağzıma bir bandın yerleştirildiğini hissettim. Normalde şimdiye kadar beni tutan şerefsizi haklamıştım ama kolları o kadar güçlüydü ki ondan kurtulmaya çabalasam bile yapamayacağım açıkça ortadaydı.

Kızıllığın içinde kaybolmuş iki yürek tek beden...

Yorumlarınızı ve oylarınızı eksik etmeyin :)

AL'AYHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin