"Sadece uyumak istiyorum, binyıllar boyunca. Bir ormanda, ağaçların arasında oturup şiir yazabileceğim bir dünyada uyanana dek."
Zihnimden kopan, yazana kadar orada olduklarını bile bilmediğim parçaları kelimelere dökerken tam olarak da bunu yapıyordum aslında. Evimden çok da uzakta olmayan bu orman, her ne kadar bir kısmı insanlar tarafından yok edilmiş olsa bile benim için gizli bir tapınak gibiydi. Yine de buna izin verecek bir dünyada yaşamadığımızı kabul etmek gerekirdi.
Oturduğum yerden kalktım ve hemen önümde duran gölün suyunda parmaklarımı gezdirdim. Burası, her zaman büyülü bir yer olmuştu, öyle ki benim için bile dinlendirici geliyor; zihnimin iyimser ve şiirsel tarafını açmaya yarıyordu.
Büyü gücünden yoksun biri olarak kalemimin benim için bir çeşit bahşedilmiş özellik yerine geçtiğini düşünürdüm hep. Kıkırdadım. Yazmak, benim için yaşamak anlamına geliyordu.
Dokunuşumdan biraz sonra durulan ve eski pürüzsüz halini alan suya doğru eğilip yansımama baktım. Yuvarlak, ince camlı gözlüğümün her zamanki gibi burnumun ucuna düştüğünü gördüğümde onu parmağımla iterek olması gereken yere sabitledim. Kızıl saçlarım, yeşil gözlerim ve çillerimle tam bir peri kızını anımsattığımı söyleyebilirdiniz, buna ek olarak kökenimin de bundan çok farklı olmadığını belirtmek gerekirdi.
Ben yeniden dokunmamama rağmen sanki yapmışım gibi dalgalanan suya kaşlarımı çatarak baktım, tam olarak durduğum yerde bir şey mi vardı suyun içinde? Dışarı bir şeyin çıkması fikrinin beni ürkütmesiyle hafifçe geri çekildim ama merakım daha baskın geldi her zamanki gibi. Parmaklarım yeniden suya uzandığı sırada bir anlık tereddüde kapılsam da hafifçe dokundum suyun yüzeyine. Biraz önce çıkan ufak dalgalanma her ne kadar büyülü hissettirse de dokunduğumda hiçbir şey olmadı beni yanıltarak, bundan cesaret alarak elimi tamamen suya sokarak bir sağa bir sola gezdirmeye başladım daha büyük dalgalar oluşturana dek.
Suyla rahatça oynamaya başladığım sırada biraz önce olmasını beklediğim – hatta belki de umduğum büyüyü hissettim ama elimi geri çekmedim, hareket ettirmeyi bıraktım yalnızca refleks olarak. Bir süre şüpheli bir şekilde dalgalanmaya devam ettiğinde ise çekmek istesem de bunu yapamadım, öyle ki gölde oluşan ufak hortumun yarattığı basınç elimi oynatmamı engelliyordu.
Buna şaşırmamak gerekti. Gölde bu tarz olaylar hep olurdu, hatta ışıldamaya başladığında bir yerlerde büyülü bir olay gerçekleştirdiğini ben de bilerek heyecanla izlerdim bu doğa harikası güzelliği. Ancak şu an gerçekleşen şey iyi niyetli bir büyüden çok korkutucu, beklenmedik bir şeydi; işin en garip tarafı ise benim büyü gücümün bile olmayışıydı.
Henüz birkaç saniye geçmişken ne olduğunu bile anlayamadan kendimi gölün içinde buldum ama beklediğimin aksine ıslanmadım, hayır, suya dair hiçbir şey hissetmiyordum tenimde. Bir şey göremiyordum ama sanki boşlukta süzülüyor gibiydim, başta ufak bir korku yaşasam da sonra bu güzel anın tadını çıkarmaya karar verdim her zaman yaptığım gibi. Evet, bu uçuyormuş hissi çoğu kişiye iyi hissettirecek türdendi. Zaten bu zamana kadar gölün kime kötü bir şey yaptığı görülmüştü?
Ayaklarım yeniden yere bastığında bu anın aslında göründüğünden ne kadar da kısa sürdüğünün farkına vardım. İndiğim yerde etrafıma bakarak neyin içine düştüğümü tahmin etmeye çalışmadan önce hala elimde olduğuna inandığım yeşil küçük defterime baktım, onu gördüğümdeyse yüzüme geniş bir gülümseme yayıldı. Nerede ve ne durumda olursam olayım yanımda taşıdığım, bittiğinde yenisini yaptığım defterim benden ayrılmaz bir parça gibiydi. Şimdi her an yazdığım iç dökme metinlerinden şiirlere kadar her türlü şeyin olduğu beşinci defterimin neredeyse sonuna gelmiştim.