Uzun zamandır ilk defa not ekliyorum BRAD'e. Geçtiğimiz bölüm hayalimdeki Ozan'ı paylaşmıştım sizle. Bu bölümde ise benim zihnimde canlanan Eren var karşınızda. Üstüne basarak söylüyorum benim zihnimde olduğunu çünkü siz kimi düşünüyorsanız o kişiyle devam edin okumaya.
Bir diğer konu ise okunma sayıyı. 18.5K olduk neredeyse. Bunun için çok çok teşekkür ederim tüm okuyanlara. Vote sayısı biraz düşük fakat bunun üzerinde durmuyorum. Birileri seviyor ki okuyor ve ben bu sevenlere çok teşekkür ediyorum.
Keyifli okumalar, şarkının tadını çıkarın...
21. Bölüm
Kasıntı kelimesini her zaman insanlar için kullanılan bir sıfat olarak düşünmüştüm. Yanıldığımı görmek için Merkez'e girmem yeterli oldu. Kasvetli bina, Dolmabahçe Sarayı'nın köşk şekline dönüştürülmüş hali gibiydi. İki yardımcı ve bir ana binadan oluşan köşk bembeyaz boyalıydı. Koyu kahverengi panjurlarının tümü açıktı ve onların ardındaki meraklı gözler bir an olsun kırpılmadan bizi izliyordu.
Köşkün, diğerleri her ne kadar buraya sadece Merkez dese de benim için burası bir köşktü, yüksek avlusundan içeri girer girmez kendimi kapana kısılmış gibi hissettim. Üç yanımda yükselen duvarlar ve karşımdaki beş katlı binayla kapağı açık bir kutunun içine koyulmuş birinden farksızdım.
Köşkün içi de tıpkı dışı gibiydi. Tahminimce bir asrı tamamlamadıkça mobilyaları değiştirmiyorlardı, girişteki uzun ve abartılı avizeden duvarları kaplayan vintage duvar kâğıtlarına kadar her şey tarihin bir parçasıydı.
Durum böyleyken bu köşk benim için tam bir kasıntıydı.
Eren, "Dolaptaki giysileri kullan," dediğinde dudaklarımın arasından "Efendim," kelimesi döküldü. "Anlamadım?" diye sordum hemen ardından. Bakışlarım bana verilen odanın duvarındaki portrelere takılmıştı.
"Bir saat içinde yargılanacağız Mira," diye açıkladı Eren. Yanıma gelip avuçlarını omzuma koydu. "Lütfen rahat bir şeyler giy," diye fısıldadı kulağıma. "Her şey olabilir."
Kalbim büyümüş ve tüm bedenime baskı uygulayacak kadar güçlenmişti sanki. Eren'in sözleri birkaç kez zihnimde yankılandıktan sonra yeniden kendime gelebildim. "Anladım," diye fısıldadım tıpkı onun yaptığı gibi. Oysa anlamamıştım ve söylediğim o söz sadece Eren'in içini rahatlatmak içindi.
Buradan çıkamayacağımı, buraya gelme kararı aldığımız andan itibaren biliyordum. O yüzden Eren'in ima ettiği gibi sorun çıkaracak bir şey yapmayacaktım. Uslu kız olup ağzımdan çıkan her şeyin ve üzerimdeki bu kusurun cezasını çekecektim. Bunun anlamı ölüm olsa bile.
"Pantolon ve gömlek olur değil mi?" diye sordum Eren odadan çıkarken. Yavaşça başımı sallayıp söylediklerimi onayladığında yerimden kıpırdayıp odanın kenarındaki dolaba ilerledim. Ahşap kapağı araladığımda karşıma çıkan kıyafetler düzensizce yerleştirilmiş olan bavulumdakilerdi. Yanıma aldığım için kendime minnettar olduğum siyah kumaş pantolonu durduğu askıdan çekip üzerine bordo renkteki şifon gömleğimi aldım.
Giyinişimi olabildiğince uzun tutuyordum. Pantolonumu giydikten sonra kendimi boş yatağa bırakıp birkaç dakika boyunca saydam desenlerle kaplı tavanı inceledim. Birbirine dolanan sarmallar Ozan'ın omzundaki mühürleri anımsatıyordu bana. Birbirine bazı yerlerde yaklaşan bazı yerlerde uzaklaşan dalgalı çizgiler tavanın ortasında bir araya gelip birbirilerine dolanıyorlardı ve tam avizenin sarktığı yerde bir bütün halinde krem rengi bir noktaya dönüşüyorlardı. Bu görüntüyü saatlerce izleyebilirdim, bana hayatı anımsatıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
"Bırak Ruhun Aşka Düşsün"
FantasíaKalbimiz tüm gücüyle kan pompalarken aslında yapmak istediği tek şey içinde barınan ve korumak istediği ruhu yaşatmaktı. Ruh korkardı, korkutmayı biliyorsan; ruh çalınabilirdi, çalmayı biliyorsan ve ruh avdı, çevresinde avcılar olan. © Telif hakları...