3. Bacılık Müessesesi

753 82 11
                                    

İlk defa onu sahiplenen, ailesine katmak isteyen biri olduğu için bu duyguyu hemen kaybetmek istememesi doğaldı. Bu nedenle çok normal olduğunu düşündüğü bu duygunun ardı arkasını eşelemeden olduğu gibi kabul ederek adamın gelmesini beklemeye başlamıştı.

Ağrıyan bedenini rahatlatmak için gözlerini yuman kız, yarım saat geçti geçmedi kapının açılıp, yanına oturan bedeninin koca arabayı bile çökertmesiyle kimin geldiğini anlayarak korkarak menekşelerini açığa çıkarmıştı. Adamın parmaklarının üstü morarmaya yüz tutmuş gibiydi ama sinek ısırığı gibi davranarak şoföre eve sürmelerini istedikten sonra bir daha hiç konuşmamıştı. Adamın heybeti, gücü karşısında babasının şansı elbet olamazdı ama Gül orada ne yaşandığını deli gibi merak ediyordu. Sonunda kendiyle savaşını kaybetmiş, az konuşacağına dair söylediği sözleri yutmuş gibi,

"Ne oldu orada?" Diye sorduğunda sanki Osman Bey bu soruyu bekliyormuş gibi kara gözlerini kızın üzerine çevirmişti.

"Güzel şeyler oldu Gül, bu kadar bilmen yeter. Aklını da onca erkeğin bulunduğu yerde meşgul etme!" Diye kızı uyardığında ağzı açık yediği uyarıya bakan Gül, yutkunmadan edememişti. Bu ne demekti şimdi?
Bir daha soru sormayı bırak, bakmaya bile çekinirmiş halde başını camdan dışarı çevirdiğinde iki saat sonra devasa altın rengindeki demir kapının önüne gelmişlerdi. Kapının üzerindeki kabartmalı şahin motifleri adamın soyadından aldığı belliydi. Kapı bekletilmeden açıldığında kızın önüne serilen ihtişamlı zenginlikle daha yeni korkmamış gibi titremeye kaldığı yerden devam eder halde koltuğa sinmişti ki yanındaki adamın yol boyunca hiç duymadığı sesini tekrar duyarak rahatlamıştı.

"İnsan evinden korkmaz Gül, inşallah bir gün sen de burayı evin gibi görüceksin." Dedikten sonra duran arabadan inerken koşar adımlarla yanına gelen iki genç bedene bakan Osman başını sallamıştı. En azından kızı odasına çıkana kadar bekleselerdi. Ama panik kardeşlerinde o sabır neredeydi? Vedat ve Fehmi onca yıl kardeşlikten, yoldaşlıktan sonra bile ağabeylerine konuşurken gerek saygıdan, gerek korkudan titreyen seslerine mani olamadan aynı anda soruları sıralamışlardı.

"Ağabey, adamları alış gitmişsin?" Diye soran Şen Vedat ve "Ağabey sıkıntı var herhalde, neden kendini yordun biz hallederdik." Diyen Fevri Fehmi'ye yanıt vermemiş, onlar da şaşırmamışlardı. Ağabeylerini on üç yıldır tanırlardı, toplasalar yüz on üç kelimeden beri gitmemişlerdir. Bugün ise her şeyin miladı olacağını bilemezlerdi. Osman biri sarı, diğeri esmer kardeşlerine yanıt vermeden arabaya yönelerek arka kapıdan bir şey almak üzere eğildiğinde, gençler dikkat kesilmişken gördükleri hırpalandığı belli beyaz elbiseli kızla ağızları yere kadar açılmıştı. Osman ağabeylerinin bu işlerde bezi olmadıklarını en iyi onlar bilirlerdi. Gece gelen gidenleri de bildiklerinden yaşı ufak olduğu belli olan kızın akıbetini merak etmeden duramamışlardı. Osman ise kardeşlerinin merak dolu bakışlarına bile sabrı yokmuş gibi kaşlarını çatarak bakıp, kızı tanıtmıştı.

"Gül, bacınız! Bundan sonra da evimiz, evi! Başka anlamlar yüklemeye çalışanın alnını karışlarım!" Diye ilk defa sınırını belirleyen ağabeylerine saygıyla bakan gençler bu saatten sonra bacı yerine koyduklara kıza bakarak başlarını sallamıştı. Ne olduğunu sormak da şimdi sırası değildi. Hoş sırası olsa da ağabeyleri anlatmak istemiyorsa asla öğrenemezlerdi. Gül ise bacınız kelimesini duyduğunda tuhaflaşan kalbiyle nefesi kesilmişti. Adam onu demek bacısı olarak görüp yardım etmişti. Rahatlaması gerekiyordu çünkü adam ona başka amaçla yaklaşsaydı ne yapardı bilemezdi. Daha önce dediği gibi öyle tehlikeli gözüküyordu ki onu gördüğü an konuşmaktan bile aciz kalıyordu. Çevresindeki adamların da ondan deli gibi korktuğunu ve saygı duyduğunu ilk görüşte anladığında haklı olduğuna emindi. Ayrıca her gördüğü adam ya baba, ya ağabey diyordu adama. Şimdi koca koca adamların böyle dediği yerde kendisi nasıl başka bir şey diyebilirdi?

Mezar GülüHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin