BÖLÜM ON ÜÇ ∞İLK ADIM

35 4 0
                                    


"Gerçekten senin olan, senden başkasına gitmez"

1 HAFTA SONRA...
Gözlerimi açtım.
Başımın zonklamasına aldırış etmeden, uzandığım yataktan doğruldum ve kaslarımı gerdim. Bu Haraketi yaptığıma anında pişman oldum çünkü kaslarımı germemle ağzımdan acı dolu bir inilti yükselirken iki büklüm olmuştum. En ufak haraketimde bile her yerime ağrı giriyordu .

Bir hafta da yaşanan olaylar bedenime ve Zihni'me zırh gibi yapışmıştı. Sürekli olayların akışını düşünüyordum. Nasıl ve ne yapmam gerektiğini bilmiyordum. Sadece her şey fazla üst üste gelmişti. Zamansız üst üste gelmişti!

Varisin arada giden hafıza kaybı! Psikiyatriye gittiğini biliyordum! hatta Ali doktorun yanına gidip tedavi olduğunu biliyordum ama bu hafıza kaybı olayı bambaşkaydı. Peki Anne ve babamın, Varisin hayatını kurtarmaları. Ölümün ucundan dönmesine rağmen hiçbir şey hatırlamıyordu. İnsan borçlu olduğu canını, hayatını kurtaran kişileri nasıl unutabilirdi.

Zehir olsa unutmazdım!

Ve en tuhaf olay ise Ali'nin Varis ile kardeş olması.

Evet onların anneleri farklıydı ama babaları aynı kişi Galip KARASARDI. Varisin öz annesi ölmüştü ama üvey annesi yani Suzan hanım, Varisi öz oğlu gibi seviyordu. Peki Aliyi neden sevmemişti? Onu neden yetimhaneye bırakma kararı almışlardı?

Geçmiş her ikisinede acımasızca davranmış ve inatla baskı uygulamaya devam ediyordu. İkisinin de yüzünü anımsayınca gözlerinde yaşanmamış çocukluğun hüznünü taşıdıklarını anımsayabiliyordum. Fakat onlar her şeye ve herkese rağmen çok güçlü kalmışlardı.

Peki ya Arkın'a ne demeliydi? En yakın arkadaşı Varis, kardeşi dediği kişiden şüphelenmişti ve onu suçlamıştı. Her şeye çok yakın olduğunu sanıp aslında her şeye tamamen uzaktı. Yolun sonuna yaklaştığını sanıp aslında hala yolun başında olmak gibiydi. Şu an ne haldeydi kestiremiyorum ama pişmanlığını kalbimde hissedebiliyordum. Geçmişe geç kalınmış hissi! Hiç geçmeyecekmiş hissi!

Sonra kendimi düşündüm ben ne yapacaktım. Akademiye gitmeyerek kimi cezalandırıyordum. Her şeyi öğrendiğini sanıp hala saçma sapan hudutsuzca atam bu kalbimi mi? Yoksa beni görmesin diye Varisi mi? Kimi cezalandırıyordum. Ya da kimden kaçıyordum? Kimlerden? Kendimden mi? Yoksa hiç tanımadığım katilden mi?

Düşüncelerimi bir kenera bırakıp masada duran telefonumu elime aldım. Telefonum bir haftadır kapalıydı. Sağ yan tuşuna basılı tutup açılmasını beklerken bir yandan da ayağa kalkıp aynadan kendimi süzdüm. Paspal bir haldeydim. Herkesin bu durumda olduğunu biliyordum. Aynaya daha çok yaklaştım. Saçlarım karışmış ve yüzüm solgundu. Göz altı morluklarım şişkinlikle 'merhaba ben burdayım' diye bağırıyordu. Giydiğim peluş pijama takımı epey kırışmış ve yıkanmamış duruyordu. Açılan telefonum sesiyle kendimi süzmeyi bırakıp, telefonuma üst üste gelen bildirimlere baktım.

DOĞUÖ GÜNÜ grubundan 100 bildirim

Tüm akademinin öğrencileri gruba ard arda mesaj atmışlardı.

'Kimin Doğum günü?'

'Kıyafetimi hazır bile'

'Kimler geliyor'

KARANLIĞIN İKİZİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin