"Bileğindeki altın bilezik artık babam için. Çok konuşma da ceketinin önünü düzelt. Arabada şoför var." Diyen adamın sözlerinden dolayı kendine mani olamadan gözlerini devirdiğinde Osman elindeki tesbihi daha yüksek sesle, hırsla çekmeye başlamıştı. Gül ise içindeki yaramaz çocuğun, adamı sinirlendirmiş olmalarından dolayı sevindiğini anlayarak gülmesini saklamaya çalışır halde başını camdan dışarı çevirmek istese de çenesinde hissettiği elle bunu becerememişti.
"Bakıyorum beni sinirlendirmek pek hoşunuza gidiyor Gül Hanım." Diyen adama bakan Gül artık gülmesini saklayamıyordu.
"O zamanlarda çok komik tesbih çekiyorsunuz." Diyen kızla, "Tövbe haşa," dedikten sonra o da merakına yenilerek,
"Tesbih çekmenin komiği mi olurmuş?" Diye sormuştu. Gül ise başını sallasa bile gülerek konuşmaya devam ediyordu.
"Komik olan tesbih çekmeniz değil, sizsiniz." Diyen kızla daha da şaşırmıştı. Yılların Şahinoğlu her şey olmuştu da bir komik olamamıştı.
"Bana soytarı mı demek istiyorsun yani?" Diye soran adamla şaşıran Gül, farkında olmadan elini uzatarak tesbih tutan elin üzerine koyduktan sonra,
"Ay tövbe, ben size nasıl öyle bir şey derim, ne haddime?" Diye konuşan kızın kendini açıklarken yaptığı cilve, nazla içi hoş olan Osman arkasına yaslanarak köküne kadar kadın olan kıza bakmıştı. Alışkın değildi yanında bıcır bıcır konuşulmasına, hoş bir şey olduğunun yeni farkına varıyordu.
"Tövbe Gül Hanım, tövbe... Hâd konusuna sonra gireriz, aç karna pek konuştuk." Dedikten sonra kendi mekanlarından biri olan kahvaltıcının önünde duran arabayla önce Osman inmiş, sonra kızı indirmişti. Kız hep tek başına olduğu için yalnız yürümenin vermiş olduğu alışkanlıkla hızlı hızlı yürürken kolundan tutulmasıyla şaşırarak arkasını dönmüştü.
"Bostan korkuluğu mu var yanında, geç yamacıma şöyle!" Diye uyaran adam kızın çevresini koca gövdesiyle öyle bir sarmıştı ki Gül yine içine kapanmıştı. Bir süre sonra boğaz manzaralı restoranın güzelliğine kapılan kızın neşesi yerine gelirken tekrar gülmeye başlamıştı. Osman ise çok değerli bir mücevhere bakar gibi baktığından habersiz kızı izlerken masanın etrafını saran garsonlarla tekrar memnuniyetsizliğini belli eder gibi suratını buruşturmuştu. Kızın çevresinde bu kadar erkek olmasına katlanamıyordu.
"Oğlum bu kadar adama gerek yok, gidin başka masalara bakın." Diyen ağabeyleriyle saygıyla başlarını eğmişlerdi. Hepsi sokaktan gelme olduğu için bu lüks restoran ve arka taraftaki kaldıkları yeri verdiği için patronlarına hizmet etmek onurdu. Bu nedenle kimse yerinden hareket etmediği için ve neden hareket etmediklerini bilen Osman başını salladıktan sonra elini kaldırarak uzaktan tanıdık manzarayı izleyen restoranın müdürünü çağırmıştı. Koşarak masalarına gelen Hüseyin de aynı saygıyla eğilirken Osman bu hürmet karşısında her zaman ki gibi rahatsızdı. Ama bu sefer ki rahatsızlığı yanında Gül'ün de olmasından dolayı kaynaklanıyordu.
"Çek şu veletleri de işlerine dönsünler. Bilirsin ben git desem de gitmezler." Dediğinde hepsi tekrar başını salladığında Hüseyin gülerek ağabey saydığı adamın dediğini yapmıştı.
"Şahinoğlu, yengeyle gelmiş görmüyor musunuz? Sevmez ağabey öyle şeyleri, hadi dağılın bakayım! Ben siparişleri alırım." Diyerek herkesi gönderdiğinde Osman memnun olmuş, Gül utancından yerin dibine girmişti. Bir yandan da bu adamın tam olarak kim olduğunu deli gibi merak etmekten geri durmamıştı. Az önce şahit olduğu manzara o kadar şaşırtıcı ve hayret vericiydi ki Gül adama hayran mı olsun yoksa her zamanki gibi korkudan ödü mü patlasın karar verememişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mezar Gülü
عاطفيةSonların yazıldığı mezarlıklar bu sefer başlangıçlara ev sahipliği yapmıştı. Şahinoğlu, ölen karısının mezarında son dualarını ederken arkasında kalan kızı görmese bile sesini ilk duyduğunda kararını vermişti. Alemde kimsesizlerin babası olarak bili...