"İnsanlık albayım, hem acı çeker hem sevinç duyar. Koca bir ülke kurulur kutlar, koca bir ülke yok olur acıyı hisseder. İnsan olmak budur albayım. Her duyguya kucak açmaktır."
°°°
Asrın Sarıkaya'danDüzenli nefes alışverişler, parmağıma dolanmış ufacık parmaklar ve o eşsiz koku.
Yıllardır askerdim. Ufacık bir çocukken bile ruhum askerdi. Kalbim bu bayrak için, bu vatan için çarpıyordu. Hatırladığım öyle çok spesifik an vardı ki bazen gözümün önünden bir film şeridi gibi geçerdi ve yüzümde buruk bir tebessüm yaratırdı.
Evet, yıllardır askerdim. Yıllardır bu ülkenin dağlarında geçirmiştim günlerimi. Yeri gelmiş uyumamış, yeri gelmiş aç kalmıştım. Evimden, ailemden uzakta kalmıştım. Bu hiç bir zaman şikayet ettiğim bir şey olmamıştı. Bu ülkeye ait olan, üzerinde ay yıldızlı bayrağın dalgalandığı her bir karış toprak benim evimdi. Sırt sırta vererek çarpıştığım insanlar benim ailemdi. Bu vatan için çarpıştığım müddetçe hiç şikayetçi olmamış, eve geri dönmem hiç önemli olmamıştı.
Şimdi farklı olan şeyler vardı. Yanımda uyuyan bu minik beden geri dönüşümü önemli kılıyordu. Aybüke büyüdükçe kalbimdeki sevgi de büyüyordu. Mesela en sevdiğim şey onu uyutmaktı. Yanına yatıp onu pışpışlamayı, kokusunu ciğerlerime çekmeyi çok seviyordum.
Aybüke büyüyordu. Şehadet parmağımı avcunun içinde tutan bu minik beden günden güne büyüyordu. Yavaş yavaş konuşmaya başlıyordu. İlk kelimesi 'baba' olmuştu. Sevda uzun bir süre minik kızıma trip atsa da sonradan o da baba demenin anne demekten daha kolay olduğunu kabullenmişti.
"Asrın!"
Yüksek çıkan sesiyle odamıza giren güzel karıma susmasını işaret ederken o da Aybüke'nin uyuduğunu görmüş ve hareketlerini yavaşlatmıştı.
Baş ucuma geldiğinde ellerini tıraş zamanı gelmiş saçlarımın arasında gezdirmeye başladı. Yüzüme sıcak bir tebessüm yayılırken gözlerimi kapatıp anın tadını çıkartmaya çalıştım.
Birkaç dakikanın ardından gözlerimi yavaşça açıp onun gözlerine döndüm. Fısıltıyla "Bir şey mi oldu?" diye sorarken usulca başını salladı.
Aybüke'nin uyanmaması için salonda konuşmamızın daha doğru olacağını düşünerek parmağımı yavaşça Aybüke'nin parmakları arasından çektim. Onu uyandırmamaya dikkat ederek yataktan kalkıp Sevda'yı kolumun altına alıp saçlarına bir öpücük bıraktım ve onunla birlikte odadan çıktım.
Salona geldiğimizde kanepeye oturup onu da yanı başıma oturttum. "Söyle bakalım iki gözümün çiçeği. Bir sorun yok değil mi?"
Başını göğsüme yaslayarak daha rahat otururken ellerim saçlarını bulmuştu. "Bir sorun yok. Aybüş uyuyorken biraz vakit geçirelim istedim. Dün geldiğinden bu yana sohbet edemedik hiç."
Canını sıkan bir şeylerin olduğunu anlamak zor değildi. Gözlerinden okuyordum ters giden bir şeylerin olduğunu ve bunu benimle paylaşmazsa içi içini yiyecekti.
Saçlarının uçlarını parmağıma dolayıp çözüyor, sonra tekrar doluyordum. Onun anlatmak için hazır olmasını bekliyordum. Kolumun altında olan göğsü hızlı hızlı inip kalkarken onu anlatması için hazırlamam gerektiğini düşündüm. Zorlanıyordu, işini kolaylaştırmak bana düşmüştü.
Başını göğsümden ayırıp oturduğum yerde dikleştim ve yüzünü bana dönmesini sağladım. Göz pınarlarından akan yaşları ve titreyen çenesini görmeyi beklemiyordum. Yüzüme bir şaşkınlık yayılırken yüzünü avcumun arasına alıp yanaklarını ıslatan yaşları başparmağımla sildim. Sesimin sakin çıkmasına özen gösterirken "Sevda'm, n'oldu çiçeğim?" diye sordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SEVDA -Tamamlandı-
Fiksi Umum-yorumlarda spoiler olabilir- "Sevmezler Öğretmen Hanım. Burada öğretmenleri sevmezler. Acımadan öldürürler seni, Aybüke Öğretmen'i Necmettin Öğretmen'i şehit ettikleri gibi seni de şehit ederler. Acımazlar, gözlerini bile kırpmazlar. Hiç mi acımıyo...