Dudaklarımı dudaklarına bastırdım.
Ne Kerem hareket ediyordu ne de ben. Dudaklarımız hareket etmiyor öylece birbirine değiyordu. Korkmuştum, yanlış yaptığımı düşünmeye başlamıştım. Kendimi rezil etmiştim.
Geri çektim kendimi. Zaten Kerem'in belimdeki eli de gevşemişti.
"Ben- Özür dilerim." deyip cevap vermesine bile izin vermeden hızla çıktım evden.
Ona temas etmenin etkisiyle başım dönüyor, midem kasılıyordu. Aldırış etmeden koşuyordum ama. Apartmandan çıktığımda derin bir nefes almaya çalıştım. Napacaktım, nereye gidecektim? Miraç'a gidemezdim. Evde değildi çünkü.
Barış zaten çoktan uyumuştur yorgunlukla. Yunus desen Tuğçeyle.Geriye tek bir seçenek kalıyordu. Arabaya binip boş boş dolaşmak. Zaten yarın antrenman yoktu. Gidip kafamı toplamam gerekiyordu çünkü şu an kendimi ağlamamak için zor tutuyordum. Hemen otoparka gidip arabama bindim ve deli gibi sürmeye başladım. Boş yoldaydım ve hız yapıyordum. Sonrasında ne yaptığımın farkına vararak yavaşladım. Koca İstanbul'da ne gidecek bir yerim ne de gidecek kimsem vardı.
Gördüğüm sahille arabamı park edip indim. Gidip kumsala oturdum.
"Ne yaptım ben böyle..." diye kendi kendime konuştum. Gerçekten ne yapmıştım ben böyle? Keremle olan arkadaşlığımı, yakınlığımı her şeyimi bitirmiştim. Şimdi ondan kaçacaktım ama nereye kadar? Aynı takımdayız, aynı apartmandayız, komşuyuz. Nasıl bakacaktım yüzüne?
Stresle dolan gözlerimin rahatlamasına izin verdim. Hafif hafif ağlıyordum. Kerem'i seviyordum ben hem de çok. Neden böylesine güzel davranıp hiçbir karşılık vermemişti bana? Aramamıştı bile.
'Böyle olmayacak birine ihtiyacım var benim.' diye düşündüm.
Sadece Barış vardı arayabileceğim. Telefonumu çıkarıp onu aradım. 'Umarım uyumuyorsundur Barış.'
"Alo?"
"Barış?" dedim ağlamaklı çıkan sesimle.
"Gece, iyi misin? Noldu bu saatte?"
"Müsait misin? Sana gelebilir miyim? Telefonda anlatamam."
"Gel gel, bekliyorum."
"Tamam." deyip telefonu kapattım.
Arabama binip Barış'ın evine sürdüm.
Geldiğimde kapıyı çaldım. Çok geçmeden kapıyı açtı Barış. Konuşmasına izin vermeden içeri geçtim. İçeri gidip oturdum.
"İyi misin kızım? Bu saatte bu hal ne?"
"Değilim Barış. Olsam gelmezdim bu saatte zaten."
"Tamam sakin ol ve ne olduğunu anlat hm?"
"Ben,... Ben Kerem'i öptüm."
"NE? OHA, NAPTIN! SONUNDA BE, BEN BİLE RAHATLADIM. ŞÜKÜR NAMAZI BILE KILABİLİRİM. Bir dakika ya, sen niye mutlu değilsin bunun için?"
"Sorun da o ya zaten. Karşılık vermedi bana. Bekledim bir şey yapmasını ama öylece durdu. Belimdeki eli falan gevşedi. Ben de yanlış yaptığımı düşünüp çıktım hemen evden. Aramadı bile beni."
"Kerem? Bizim Kerem?"
"Yok Barış, Kerem Bursin."
"Ha öyle desen. Lan-"
"Barış, sen mal mısın? Kafan mı iyi?"
"Ya uyku sersemiyim napayım."
"Neyse ya."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Magic of the Night 🪄 | Kerem Aktürkoğlu
Fiksi Penggemar"Oynamak istiyorum." "Olmaz, ayağın-" "Ne olursa olsun, bu maçı Kerem için oynayacağım." Bu hikayedeki kişi ve kurumların gerçekle bir ilgisi yoktur. Tamamen hayal ürünüdür. Görseller benzetme için kullanılmıştır.