Ne yapıyorum ben? Neredeyim? Neyin üzerinde havalanıyor saçlarım? Duygularım birbirine karışmış bir şekilde nereye sürükleniyorum? Gerçekten benziyorlar. Bu benzerlik gözlerimin bir oyunu, kalbimin bir isteği olsa da bir sorun olduğunu biliyorum. Bu bana bir oyun biliyorum. Ne oyunu olursa olsun, benim burada olmamam gerektiğinin farkındayım. Kalbim gerçekten, kuş gibi özgür hissediyor. Güneş gibi saçlarını savurdukça, aklıma gelen hiçbir anıya dur diyemiyorum. Akane, sen her ne kadar buna lanet desen de ben buna lanet demek istemiyorum. Bu bir kabus değil, belki bit gün rüyadan uyandığımda öyle olacak ama şu anlık değil. Şu anlık olan tek şey, bunun bir rüya oluşu. Ödül demek isterdim ama ödül değil, bu ödül değil. Ben hiçbir ödülü hak etmediğim için buna ödül diyemiyorum. Lakin bu bir sır olsaydı, ben bunun adına rüya demek isterdim. Keşke, gerçekten, seni de canlı canlı karşımda görebilseydim. Inupi, soğuk bir insan. Sen gibi hissettirmiyor. Biliyorum, gerçekten o sen değilsin, sen o değil. Sana beslediğim o bütün duygular beni şimdiki olduğum yere iterken, Inupi sanki kurtarmak ister gibi bakıyor. Ya da senin beni ittiğin buradan ben, bir şey herhangi bir şey için bahane ederek kurtulmak istiyorum.
Inupi, bak.
Güneş batıyordu. İkimizin de elinde dondurma vardı ; onunkisi sanırım karamelli olmalıydı, benimkisi ise limonlu. Yüzüne ara sıra yerleşen o tebessüm onu öyle güzelleştiriyordu ki batan güneş dahi kapatamıyordu ışıltısını. Sahi, biz bu çocukla hangi ara bu konuma gelmiştik? Yaptığım hiçbir şey için ince düşünen bir insan olmasam da, duygularım konusunda kalbimin kilitli olduğu bir kesindi. Oraya, zevk hariç hiçbir duygu girmemeliydi. Hatta çoğu zaman hiçbir şeyddn de zevk almadığım için o bile uğramıyordu kalbime. Değer, mutluluk, sevgi, şehvet, öfke dahi değemiyordu. İşin ucu Akane'e bağlandığın da yüzüme ilk defa _Akane öldü Koko_ diye bağıran birisi değildi. Ama sanki karşıma Akane gelmiş, o bağırmış gibiydi. _Ben, öldüm_ der gibi. Ne demekti bu? Yani Akane'nin öldüğüne kalbimin kilidi Inupi'n in söylemesi ile mi inanacaktı? Kendi düşüncelerime kendi kendime gülerken bana dönen bakışları ve çoktan bitirmiş olduğu dondurmasının minni çöpünü elinde döndürerek gözlerini üzerimde gezdirmişti.
Bana söylediğin o itiraf, biraz ucu açık olan bir itiraf oldu. Tatmin olmadım.
Küçük bir kıkırtı çıkartınca ben de gülümsemiş ve biten dondurmanın çöpünü aynı onun gibi elimde oyuncak yaparak bakışlarımı hiç güneş batışından başka bir yere değdirmemiştim. Akane, beni izliyor musun? Gerçekten, benziyor değil mi? Bana çok kızgın olduğunu biliyorum ama hayatıma devam etmek zorundayım. Merak etme, eğer sana gerçekten benziyorsa er ya da geç, ölüm kapımı çalacaktır. Kim bilir, belki tutuklanırım? Kim bilir, belki yakalanırım? Kim bilir, belki öldürülürüm? Kim bilir, belki kovulurum? Hepsinin sonunun felakate gittiğini, sonumun felaket olduğunu biliyorum. Bu yüzden, hala yaşamaya devam ederken az da olsa kalbimin kilidini hem bu çocuğun, hemde zevk duygusunun aralamasına izin veriyorum. Ben de insanım değil mi?
Sana biraz içimi dökeyim mi? Bu aralar, hiçbir şey istediğim gibi gitmiyor.
Elbette saf değildim, ne kadar aramızda garip bir yakınlık gibi görünen çekim dahi olsa da bulunduğum çete hakkında, ilgilendiğim alanlar hakkında en ufak bir şey sızdıramazdım. Yine de bazen insan öylesine bir arkadaş istiyordu. İnupi'de benim öylesine bir arkadaşımdı. Öylesine bir arkadaşım olabilirdi. Hafif rüzgar sayesinde uçuşan saçları gözlerimin önüne gelirken başımı yana doğru yatırıp düşmekte olan saç tokasını alarak bileğime doğru takmış, ardından kıkırdamıştım.
Bu ben de kalsın, senden bir parça taşımak güzel olur lakin benim vaktim doldu gökyüzü çocuk.
Yeşil gözlerine, minik üzüm gözlerimi çıkartarak sıcacık bir şekilde gülümsemiş, elimin tersi ile Yanağını sevdikten sonra zıplayarak oturduğum yerden kalktım. O da benimle birlikte kalkınca iki taraftaki elini de tutarak kendime doğru bedenini de çevirdim ve ellerinin üzerine gülümsedim.
İyi ki varsın, hep iyi ki olarak kal olur mu?
Başka bir şey söyleyesim gelmemişti. Yüzüme yaklaştığını fark ettiğim de tek elimle yüzünü hafifçe ittirdim ve başımı sağa sola salladım.
Böyle öpüşüp durursak olmaz. Bizim konumumuz da birisi, duygularını kontrol etmeli değil mi?
Ardından iki elini de bırakmış, yürüyerek geldiğim evime doğru arkama hiç dönmeden yürümeye devam etmiştim. Evime gelene kadar hiçbir şey düşünmeden yürümüş, ardından kapıyı açan hizmetliyle birlikte hızlı adımlarla odama girdim. Önce sabah almış olsam da gerginlikten dolayı kendimi kötü hissettiğim için hızlı bir şekilde duş almış, ardından yeni bir takım giyinerek aksesuar olarak her zamanki küpemi taktım. Boynuma uzun zincirli bir küpe takınarak saçlarımı kurutumuş, orta parmağıma bir yüzük taktıktan sonra odamdan ayrıldım. Çalışma odamın olduğu odanın kapısını şifresini girerek açmış, çekmece de bulduğum kokainlerin olduğu çantayı açarak içinden iki tane minik poşeti almıştım. Ardından bulduğum kilitli çantanın içine koyarak hızlıca susturucuları da içine yerleştirmiş, hap kutusunu da çantaya atarak ağzını kapattım. Kol çantası olduğu için taşımak daha kolaydı. İşim bitince silahımı da arka cebime yerleştirdim ve evimdeki garaja doğru ilerledim. Görmüş olduğum siyah jeepimin anahtarını da cebimden çıkartarak kapısını aralamış , önce çantayı yerleştirip ardından arabaya binerek tam gaz sürmüştüm. Telefonumdan Mitsuya'ı ararken kulaklığı kulağıma taktım.
Aahaa, Mitsuya'cığım. Ben de diyordum ki, benim biricik sakin, güzel psikolog Mitsuya'cığım nerelerde? Hiç sesin soluğun çıkmıyor.
_Sana da merhaba Hajime._
Bu soğukluk nereden geliyor? Ah neyse neyse, Haruchiyo-kun mekanda mı diye soracaktım ben ama?
_Hayır şu anda değil. Bu yeni oyuncağı ile beraber villasına gittiğini duydum._
Çok güzel. Peki Hanemiya süzmesi?
_Hanamiya süzmesi?_
Kazutora mıydı adı? Saçı sarı siyah olan, çirkin velet yahu.
_Onu bugün hiç görmedim._
Pekala.ben bugün kumarhanede olacağım. Eğer Ran veya bir başkası sorarsa söylersin.
_Bara gelseydin. Taiju'da burada._
İşlerim var.
Daha fazla konuşmadan geldiğim mekanın gizli otoparkına arabamı park ettikten sonra burada kamera olmadığı için kafam rahattı. Aslında kulağıma çalınan misafirlerim için gelmiştim bugün. Bu yüzden biraz benim için de kafa dağıtmak fena olmazdı. Arabadan çantamla beraber inerek arabanın ön ve arka kısmındaki plaka değiştirici düğmeye basarak değişmesini sağlamış, ardından cam asansörden yukarıya çıkmıştım. Kapı bana açıldığında bekleyen korumalara gülümsedim ve içeriye mutluluk içinde girerek ellerimi birbirine çarptım.
Sevgili bayanlar, sevgili baylar. Hepiniz bu güzel, nadide eğlence mekanıma hoş geldiniz.
Gözlerin bir anda bana dönmesiyle beraber çantamı beni bekleyen masaya doğru sallamış, ardından istediğim masaya doğru bana açılan koltuğa oturarak çantamı da masanın köşesine koydum. Bana bakan iki göze karşılık olarak parmaklarımı birbirine kenetledim ve sırıtan yüzümle birlikte neredeyse mosmor olmuş Madarame ve Shuji'e gözlerimi çevirdim.
Hoş geldiniz. Ne o, eğlenmiyor musunuz beyler?
-Keyifli okumalar!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Glowing in the Dark | Kokonui.
Novela JuvenilInupi dedi Hajime, o soğuk ve kan donduran sesiyle ; iyi bir yol seçmişsin.