XII:XXI gösteren kol saatimi kontrol etdikden sonra elimi indirdim. Deniz sahilinde oturmuş yoldan geçenleri inceliyordum. Hem de uzun süredir. Başımı kaldırıp önümden geçen bir adama baktım. Eli yüzü düzgün, giyimi oldukça iyiydi. Yakışıklıydı, hatta bir çok kızı aynı anda kendine baktıracak kadar.
Gözüm eline kaydı. Sağ elinin damarının üzerinde çiçek dövmesi havalı durmakla birlikde çokça da zarif duruyordu. Ne çiçeği olduğunu tam seçememiştim. Zaten anlamazdım da.
Bir süre daha gözlerim sahilden geçenleri inceledi. Bazıları yorgun, bazıları üzgün, bazıları ise sadece bazıları. Duyguları gözlerinden okunmuyor. Sakin yüz hatlarından geriye içindeki fırtınalar kalıyordu yanlızlıkta.
Saatin baya geç olduğunu fark etdikten sonra ayağa kalkıp eve doğru gitmeye başladım. Yoldaki çakıl taşlarını ayakkabının ucuyla ileri itip attığım noktaya vardıktan sonra yürüyüş tarzımı deyişmeden yeniden vurmaya çalışmamı geçmek şartıyla oldukça sakin bir dönüş olmuştu.
Hava hafif serindi. Rüzgar teni okşayıp giderken yerinde küçük hisler bırakıyordu. Aynı insanların birinin hayatından çıktıktan sonra yerinde kalan boşluk gibi. Tek fark rüzgar bir daha eser lakin o insanlar bir daha gelmezlerdi.
Evimin yerleştiği binanın önüne geldiğimde sahilde önümden geçen çiçek dövmeli adımın binanın önüne duvara yaslanmış şekilde görmeyi beklemiyordum tabii ki. Sakince bir daha adama gözlerimi değdirmeden kapıyı açmak için kolumu kaldırdığımda sesini duydum.
"Konuşa bilir miyiz, Çiçek güzeli?" Evet adım Çiçekti. Çiçek Alzar Kartal. Birlikte biraz garip sesleniyordu bu yüzden hep Çiçek Kartal'ı kullandım. Yine de garipdi ya neyse. Solumda hala duvara yaslanıyorken bedenini ben tarafa çevirmiş bir şekilde soruyu soran adama doğru döndüm.
"Pardon?" Sesimi stabil tutmaya çalışsam da içime bir hiss düşmüştü. İsmimi nerden biliyordu? Niye buradaydı? Ve daha fazlası.
"Ben Emin Ayaz. Baban hakkında konuşmaya geldim. Ciddi bir mesele." İsmi güzeldi amma geliş sebebi için aynısını söyleyemeyeceğim. Ölse bile kurtulamayacağını bir nam koyan 'baba"m hala da bana musallat olmaya devam ediyordu.
"Onun hakkında konuşacağım tek kelimem bile yok. İyi günler" kısa kesmek en iyisiydi. Sert tavrımdan inat olduğumu anlamış olmasını diliyordum. Kapıyı açmak için tekrar haraket edecekken elini kolumu tutmak için kaldırsa da eylemi tamamlamadan durdu. Nefesini dışarı verib duruşunu dikleştirdi.
"Aranızda ne olduğunu bilmiyorum, lakin bu konu fazlasıyla önemli. Lütfen konuşmama izin ver" Her defasında hayatıma bir yerden müdahale etmeyi beceren kişi bir daha beni zor durumda bırakıyordu. Karşımdaki şahısın kim olduğunu bilmiyordum. Katil, kaçakçı, hırsız, tacizci ve diger olasılıkları kenara itip tekrar kendimi riske ataram konuşmasını bekledim. Onay bakışını anlamış olacak ki, eliyle 5-6 metre aralıkta yerleşen bakı işare etdi. Sakince ilerleyip oturduk.
Cebinden bir kaç kez katlanılmış kağıtı çıkardı. Fazla eski bir şeye benziyordu. Sararmış kağıtı uzatdı. Aslında almaktan tereddüt ediyordum. Gereksiz bir şeydi. Ondan bana asla hayır gelmezdi zaten. Sadece bu iş hemen bitsin de eve çıkayım diye elinden aldım. Katları tek tek hızlıca açıp kağıdı parmaklarım arasında gerdim. Dağınık el yazısı ile yazılmıştı. Oysaki el yazısını bile tanımıyordum.
Bu satırları işlerken aklıma asla bir düşmanıma mektub yazacağım gelmezdi doğrusu. Hâlâ da inanamadığımı söylemem gerekiyor. Ne kadar düşman olsak bile bana yardım ettiğin için bunun bir karşılığı olması gerektiğini düşündüm. Yoksa beni bilirsin taş kalbimle anılırım tüm ortamlarda. Velhasıl kelam birisi var ve seni arıyor. Bilirsin elim kolum uzundur. Tam kanıtım olmadan sana bunu yollamazdım normalde ama iş çok ciddi. İsmi ortamda 'C' diye anılıyor. Yukarıdaki tanıdıklarımdan seni araştırmış. Çok daha fazla bir malûmat veremem, sadece şunu bil ki tek bir kurtuluş yolun olacak. Benim ailemden biri. Canımdan çok sevdiğim biri. Ona git o seni 'C'in elinden kurtaracak tek kişi. Onu bul ve yanına al. Senin başına bilmeden de olsa bu belayı ben açtım. Ben çoktan battım amma sen kendini kurtar.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
XII:XXI
General Fictionİlerisini göremediğin bir yürüyüş. Geçmişe dönemediğin bir yol. Geçmişin karanlığı deyişmez, ilerinin rengini ise kendi kararlarımız, hatalarımız ve seçtiğimiz yol belirler. Yol uzak, çox yürümek lazım. O ise bu uzun yolda İki geri, bir ileri... Saa...